gerçeği, bütün gerçeği ve yalnızca gerçeği söyleceğinize yemin eder misiniz? | Open Subtitles | قل أنك ستقول الحقيقه, الحقيقه الكامله ولاشئ غير الحقيقه وليساعدك الرب؟ |
Evet, ama ona anlattım, gerçeği söylemenin bir mahsuru yok. | Open Subtitles | نعم, لكن لقد اخبرته لا يوجد سر في هذه الحقيقه |
gerçek şu ki, efendimin Düzen Efendileri'nin güçlerine önderlik etmeye gücü yok. | Open Subtitles | الحقيقه هى أن سيدى لم يعد مناسب ليقود قوات تحالف أسياد النظام |
Aslında, akşam yemeğine kalman için uğraşıyorum. Bir sürü biftek arttı. | Open Subtitles | في الحقيقه انا احاول ابقائك هنا للعشاء بعضا من اللحم البقري |
Her şey çok kolay görünüyor. Kızın doğru söylediğini bile bilmiyoruz. | Open Subtitles | كل شىء يبدو بالغ السهوله حتى لو تعلم أنها تقول الحقيقه |
Onlar için muhbirlik olan şey, sizin için doğruyu söylemek, anlamıyor musunuz? | Open Subtitles | ما يعتبرونه وشى هو قول الحقيقه بالنسبه لكم الا تفهمون ذلك ؟ |
Eğer gerçekten okuduğu her kitap için bir kuruş alsaydım, meteliksiz kalırdım. | Open Subtitles | لو اخذ مني عشره سنتات لكل كتاب قرأه في الحقيقه لكنت افلست |
O adam, kıçından iki kez ısırsa bile gerçeği tanıyamaz. | Open Subtitles | ذلك الرجل لا يعرف الحقيقه حتى لو صدمته بمؤخرته مرتين |
Tanıştığımız ilk gün gerçeği söyleseydim bana inanır mıydın gerçekten? | Open Subtitles | لو اخبرتك الحقيقه أول لقاء لنا أتعتقدين حقاً بأنك ستصدقيني؟ |
Yeniden hayata karışacak, işe geri dönecek ve gerçeği öğrenecek. | Open Subtitles | سوف تندمج بالعالم وسوف تعودُ الى العمل سوف تعرف الحقيقه |
gerçek şu ki...bundan daha uzun bir süredir cesaretimi toplamaya çalışıyordum. | Open Subtitles | الحقيقه هى إنى كنت أحاول التغلب على التوتر لأكثر من هذا |
Bununla yüzleşmen zor olduğu için üzgünüm ama, gerçek bu. | Open Subtitles | آسفة، أعلم أنه من الصعب عليكي تقبل هذا، لكنها الحقيقه |
gerçek şu ki her halükârda benden daha iyi bir şoför. | Open Subtitles | في الحقيقه هي أفضل مني بكثير في القياده على أي حال |
Aslında, çok fazla düşünmüyorum. Bu benim için iyi değil. | Open Subtitles | فى الحقيقه,أنا لا أفكر كثيرا . هذا ليس جيدا لى |
Aslında bir sürü özgeçmiş gönderdi, ama kimse önemsemedi bile. | Open Subtitles | في الحقيقه بعث العشرات من الملخصات ولم يصبح حتى يأكل |
- Galiba doğru söylüyor. - O halde işimize yaramaz. | Open Subtitles | .يا رفاق،أظنه يقول الحقيقه و لم يعد ذا نفع لنا |
doğruyu söylersen istediğini verebilirim. | Open Subtitles | بقدر ما يمكننى الوفاء بذلك إذا قلت الحقيقه |
Herkes yalan söyler Abby. Kimse kendisi hakkındaki gerçekleri söylemez. | Open Subtitles | الجميع يكذب يا آبي لا احد يقول الحقيقه عن نفسه |
Tina, Doğrusu burada tam bir Katy Perry ve Lady Gaga karışımı var. | Open Subtitles | الحقيقه هي تينا نحن خليط قوي من كاتي بيري و ليدي غاغا هنا |
Ama işin aslı, bu beni etkiliyor. Kime güveneceğimi bilmemek. | Open Subtitles | ولكن الحقيقه أنه يؤثر في لم أعد أعرف بمن أثق |
gerçekte, az önce tanıştığınız yaşlı hanım, anne tarafından büyük teyzeme dayanıyor. | TED | في الحقيقه السيده المسنه التي التقيتموها للتو، بتصرف كبير جداً جداً مستوحاه من عمه كبيره من جهه أمي. |
Mesajın ilk harfi ünsüz ise sonradan gelenler gerçeğin tam tersidir. | Open Subtitles | لو أن أول حروف الرساله ساكن فما يلي هو الحقيقه معكوسه |
Hatta bilimsel bir konferansta Midgley CFC'leri soludu ve bir mumu söndürdü. Bunu CFC'lerin güvenli ve yanıcı olmadıklarını kanıtlamak yapmıştı. | TED | وفي الحقيقه ميدجلي اشتهر بتنفس هذا المركب ثم نفخه على الشمعة، ليثبت في مؤتمر علمي، أنه مركب آمن وغير قابلٍ للاشتعال، |
Açıkçası senin için üzüldüm. | Open Subtitles | لأقول لك الحقيقه , لقد كنت أشعر بالأسى إتجاهك |
gerçekler ayakta kalabilenler tarafından söylenenlerdir. | Open Subtitles | الحقيقه تقال فقط من قبل من يتبقى في النهاية |
Aslına bakarsan, senin de işin bir parçası olduğunu sandım. | Open Subtitles | هذه هى الحقيقه ، لقد اعتقدت انك جزء من هذا |