Ama beni mutsuz edebilecek tek şey bu, değil mi? | Open Subtitles | لكن ذلك الشيءُ الوحيدُ الذي يُمْكِنُ أَنْ يَجْعلَني حزين، حقّ؟ |
Aklımıza gelebilecek tek şey bu. | Open Subtitles | ذلك الشيءُ الوحيدُ الذي نحن يُمْكِنُ أَنْ نَعتقدَ. |
Sinir uçlarındaki baskı, onu acıdan kurtaran tek şey, ...bu yüzden onu acele hareket ettirmeliyiz. | Open Subtitles | إنّ ضغطَ نهاياتِ عصبِها الشيءُ الوحيدُ الذي يَبقيها مِنْ الإغْماء مِنْ الألمِ، ونحن يَجِبُ أَنْ نُحرّكَ صومَها. |
Ve bu bizim ona veremeyeceğimiz tek şey. | Open Subtitles | و ذلك الشيءُ الوحيدُ الذي لا نستطيع إعطائه |
Kabuslarımı durduran tek şey bu. | Open Subtitles | ذلك الشيءُ الوحيدُ الذي يُوقفُ الكوابيسَ |
Çok soğuk! Beni hayatta tutan tek şey ayırdığım çok az şarap. | Open Subtitles | البردُ قارس، و الشيءُ الوحيدُ الذي يُبقيني حيّة، هو النبيذ القليل الذي أدّخره. |
Çünkü beni hayatta tutan tek şey o. | Open Subtitles | لأنه الشيءُ الوحيدُ الذي يَبقيني على قيد الحياة |
Bu bina yanıyor olsa kurtaracağım tek şey. | Open Subtitles | نعم، هو الشيءُ الوحيدُ الذي سأحتفظ به إذا احترقت البنايةِ. |
Ailemden bana kalan tek şey. | Open Subtitles | إنّه الشيءُ الوحيدُ الذي أملكه... مِن والدَيّ. |
Bu onu itaat ettiren tek şey. | Open Subtitles | - انة الشيءُ الوحيدُ الذي علي الدرب |
Tyler'ın her şeyden çok istediği tek şey ailesinin tekrar bir araya gelmesi. | Open Subtitles | {\pos(190,210)}الشيءُ الوحيدُ الذي يريده (تايلر) أكثرَ من أيّ شيءٍ آخر، هو عودةُ لمّ شملِ عائلته. |
Ve Anna'nın ona veremeyeceği tek şey bu. | Open Subtitles | و هو الشيءُ الوحيدُ الذي لا تستطيعُ (آنا) أن تمنحه له. |
Anna'nın, Tyler'a veremeyeceği tek şey ailesinin yeniden birlikte olması... | Open Subtitles | الشيءُ الوحيدُ الذي تعجزُ (آنا) عن تقديمه لـ (تايلر)، هو لمّ شملِ عائلته مجدّداً. |