Ne yazık ki aniden soldurduğumuz güzel şey sekiz dakika önceydi. | Open Subtitles | من المحزن، الشيء الجميل يختفي بشكل فجائي - ثمان دقائقِ مضتِ. |
Buradaki bir başka güzel şey ise, kenarlardaki çıkıntılar. Biraz soluk duruyorlar. Sanki bu çıkıntılar aslında tüten dumanlarmış gibi görünüyorlar. | TED | الشيء الجميل ، هو ما تستطيع أن تراه في الطرف هناك بعض الأبخرة ، و التي تبدو باهتة في الصورة متصاعدة من هذا الطرف . |
Onun için yaptığım tek güzel şey belki de budur. | Open Subtitles | الشيء الجميل الوحيد الذي كنت أفعله له |
Taylar'lara gitmenin en güzel yanı.. hiç birisinin rol yapmıyor olması. | Open Subtitles | الشيء الجميل عند ذهابك عند تايلر هو انه لا احد يتصنع |
O tatlı şeyi kameraya göstermek yerine buraya getirmeye ne dersin? | Open Subtitles | مارأيك أن تتوقف عن التفاخر عند الكاميرا، وأحضر هذا الشيء الجميل |
yaparsınız. güzel olan şey şu ki, yanınızda oturan kişinin sizi arayanın sesini iyi kötü duyacağını bilmenizdir. | TED | الشيء الجميل في الموضوع, تعلمون عندما يجلس شخص بجواركم, بعض الاحيان الى حد ما يسمعون قليلا من صوت المتصل |
Buraya gel, güzel şey. | Open Subtitles | تعال هنا، أيها الشيء الجميل |
'Dünyadaki en güzel şeyi kaybettim. ' | Open Subtitles | ' فَقدَت ألكثير الشيء الجميل في العالمِ ' |
Bu sırla ilgili en güzel bilgi: | Open Subtitles | الشيء الجميل حول تعليم السر الكبير |
Bu baba olmanın en güzel yanı. | Open Subtitles | هذا هو الشيء الجميل عن كونه أبي. |
Belki de sen dışarıda kalmalısın ve ben o tatlı şeyi ziyaret etmeliyim. | Open Subtitles | ربّما سأقوم بزيارة صغيرة لذلك الشيء الجميل الذي تركته بالخارج. |
Olağanüstü yetki hakkında güzel olan şey de bu işte. | Open Subtitles | هذا هو الشيء الجميل بشأن مطاردة المطلوبين في بلد أقل أهتماماً بحقوقهم |
Bu yüzden Tanrı öğütücüleri yarattı. Burada yaşamak konusunda güzel olan şey de bu. | Open Subtitles | وهذا هو الشيء الجميل في عيشكِ هنا |
AS: Fotoğrafçı olarak, bence en güzel olan şey -- (Kahkahalar) -- savunmazlığın niteliği. | TED | الآن، الشيء الجميل بالنسبة لي-- (ضحك)--بالنسبة لي كمصور هو مدى التعرض للخطر. |