- Albay. Senin bu duruma bir ışık tutabileceğini umuyordum. | Open Subtitles | كنت أتمنى أنه يمكنك تسليط بعض الضوء على الوضع هنا |
Bu mağara aslanı betimlemesi bir bilinmeyene ışık tutmamıza olanak sağladı. | Open Subtitles | وهذا يمثل أسود الكهوف لقد سمح لنا بتسليط الضوء على اللغز |
Sudaki ışık yansıması insanın güzellik kavramıyla eş kabul edilmiş. | Open Subtitles | انعكاس الضوء على سطح الماء مرادف لمنظور الجمال عند البشر |
Karanlıkken, bir boşlukta, bir insan gözlerinize doğru bir ışık tutarsa, onu göremezsiniz. | TED | عندما يكون هناك ظلام في مكان, إذا سلط شخص شعاع من الضوء على عينيكم مباشرةً فأنت لن تروه. |
Sanatçının üzerindeki spot ışığı odaklanmanıza yardım eder. | TED | ان تسليط الضوء على الفنان هو الذي يساعدك على التركيز. |
Şeffaflığa olan inanç nerdeyse bir dini inanç düzeyindedir O inanca göre, eğer bir şeye ışık tutarsanız onu daha iyi kılarsınız. | TED | هي في الغالب عقيدة تؤمن بالشفافية. أنا أؤمن بأنك لو صوبت الضوء على شيء ما، سوف يكون أفضل. |
Sonraki 15 yıl boyunca, medyada ender olarak yer verilen insanlara ışık tutmak için pek çok radyo belgeseli yaptım. | TED | خلال 15 سنة قمت بعمل وثائقيات إذاعية كثيرة لألقي الضوء على المهمشين في الإعلام. |
Bir sanatçı olarak hümanist bir gayem vardı, köhne ve unutulmuş bir mahalleyi güzelleştirmek ve sanatı oraya götürüp bu soyutlanmış topluluğa ışık tutmak istedim. | TED | كفنان، كانت لي نية إنسانية لتجميل حي فقير متخلى عنه من خلال جلب الفن على أمل إلقاء الضوء على هذه المجموعة المهمشة. |
Bu durum ışık bir ya da daha fazla duvardan sektiğinde bile devam eder. | TED | هذا صائب حتى لو ارتد الضوء على حائط أو أكثر. |
Weishaupt, kilisenin ideolojisinin eksikliklerine ışık tutacak gizli bir cemiyet aracılığıyla fikirlerini yaymaya karar verdi. | TED | قرر وايسهاوبت أن ينشر أفكاره من خلال مجتمعٍ سري يسلّط الضوء على أوجه القصور في مذهب الكنيسة. |
Benim kuruluşum, bu konulara ışık tutmak için Kolombiya Üniversitesi ve diğerleri ile birlikte sıkı bir çalışma yapıyor. Şimdi duruma açıklık getirelim. | TED | إن وكالتي تعمل عن قرب مع جامعة كولومبيا وأطراف أخرى لإلقاء الضوء على هذه القضايا والآن دعونا نوضح ذلك. |
Sağ alt köşedeki New York ve yukarıda Washington DC'ye kadar bir ışık hattı uzanıyor. | TED | يوجد في الأسفل مدينة نيويورك في أدنى اليمين، وهي حزمة من الضوء على طول الطريق حتى العاصمة واشنطن. |
bu hala bir azınlık. Bu yüzden faha fazla çalışalım diyorum, bu konuya ışık tutalım | TED | بسبب قلة المعرفة. لذا، أقول لندرسهم أكثر، لنسلط الضوء على هذه القضية، |
Fotoğraflarım STK çalışmalarında destek rolü oynayabiliyor özellikle de onların uğraştıkları kritik problemlere ışık tutarak. | TED | يمكن لصوري أن تلعب دوراً داعماً لعمل المنظمات الطوعية بتسليط الضوء على القضايا الإجتماعية الملحّة التي يحاولون حلها. |
Bu davada öncelikle bu bilmeceye bir parça ışık düşürecek bir kaç kırıntı toplamıştım. | TED | و خلال تلك العملية, تمكنت من تجميع بضع القطع التي تساعدني أن القي الضوء على هذا البازل. |
Patlak boruya ışık tutun! | Open Subtitles | سلط الضوء عليه سلطوا الضوء على شق الانبوبة |
Birkaç ışık çakması, onu fazlaca endişelendirmiş. | Open Subtitles | كان عندها ومضات من الضوء على العين, وقد اقلقها ذلك |
1946 yılında Maya'ların sırrına daha çok ışık tutacak bir keşif gerçekleştirildi. | Open Subtitles | في اعم 1946 , كان هناك اكتشاف زاد الضوء على خفايا قبيلة المايا |
Ama yine de geleceğe ışık saçarlar ve buna neden olan kişiyi unutulmaz kılarlar. | Open Subtitles | معظمهم إنتهوا قبل ان يبدأوا رغم أنها تلقي الضوء على المستقبل وتجعل الشخص الذي أنشئهم لا يٌنسى |
Parlak gazın zeminine karşı kurulmuş olan kara deliğin büyük çekimi kuvveti ışığı halka şeklinde büker. | TED | في الخلفية يوجد غاز متوهج، قوة الجاذبية الهائلة لهذا الثقب الأسود تشكل الضوء على شكل حلقة. |
Tekrar söylüyorum, kurbanımız hakkında aydınlatıcı bilgileri paylaşmadığın sürece sana yardımcı olamam. | Open Subtitles | مرةً أخرى مالم تحمل معلومات تشاركها ربما تسلط بعض الضوء على ضحيتنا لا أعرف ماذا يمكن أن نقدم لك |