| Geriye kalan son saatlerinizin tadını çıkarın neredeyse buraya varmak üzere. | Open Subtitles | استمتعي بالساعات القليلة الأخيرة المتبقية لك لأنه شارَف على الوصول إلى هنا |
| Eğer bu doğruysa hayatta kalan tek yakının o. | Open Subtitles | إذا كان هذا صحيحاً، فإنها الوحيدة المتبقية لك. |
| O zaman, kanal sana bir pozisyon önerirse ve sen reddedersen, kontratını ve kalan altı milyon dolarını iptal edebilirler. | Open Subtitles | لذا اذا عرضت عليك الشبكة أى منصب رسمى وأذالم تقبلهأنت ، يمكنهم أن يقوموا بألغاء عقدك و تضيع عليك الـ6 ملايين دولار المتبقية لك. |
| Elinde kalan son fırsat bu. | Open Subtitles | أبنتها هي الفرصة الوحيدة المتبقية لك |
| Margot geriye kalan tek ailen. | Open Subtitles | مارغو) هي العائلة الوحيدة المتبقية لك) |