Bir odada bulunan tek siyah adam olmanın nasıl bir şey olduğunu bilirim. | Open Subtitles | أعرفُ ما هوَ الشُعور عِندما تَدخُلُ في غُرفَة و تَكونَ الأسوَد الوَحيد فيها |
Bunu aşmamı sağlayacak tek olay yapanın kim olduğunu öğrenmem. | Open Subtitles | الشيء الوَحيد الذي سيجعلني أَمضي هوَ مَعرفةُ مَن فعلَ ذلك |
Evet, ama yapmayacaksın çünkü sana doğruyu söyleyen tek kişi benim. | Open Subtitles | نعم، لكنكَ لَن تَفعَلَ ذلك لأني الوَحيد الذي يَقولُ الحَقيقَة لَك |
Yani boka batmış bu tek işi haricinde, iyi, ortalama bir hayatı olan. | Open Subtitles | أعني، بغَض النَظَر عَن الشيء الوَحيد الخاطِئ فقَد عاشَ حياةً جيدَة نوعاً ما |
Biz, cesetleri saklayabilecek kadar yeterli büyüklükte dondurucusu olan kasabadaki tek yeriz. | Open Subtitles | هُنا هو المَكان الوَحيد في المَدينة الذي يَحتوي على مُجَمّد يَساع الجُثّة. |
Ve bu dünyadaki son doğum günüymüş, ve gerçekten yapmak istediği tek şey adaleli vücudunu çıplak görmekmiş... | Open Subtitles | و هوَ آخِر عيد ميلاد لها على الأرض و الشيء الوَحيد الذي تُريدُ فِعلَه حقاً هوَ أن ترى جسَدَك المفتول عارياً |
Kardeşinin tek avantajı hızı. | Open Subtitles | التَفوُّق الوَحيد الذي لدى أخيك هوَ السُرعَة |
Emin olduğum tek şey şu: | Open Subtitles | الأَمر الوَحيد الذي أنا مُتأَكِد مِنهُ هوَ |
Ticaret yapabilen bir tek sen değilsin. | Open Subtitles | لَستَ الوَحيد الذي يُمكنهُ تَهريب الأشياء |
Bu ismi anlayan bir tek sen varsın. | Open Subtitles | أنتَ الوَحيد الذي يُناديني باسمي الصَحيح |
Bu birimin tek iyi tarafı... gardiyanlar zaten öldüğümüzü düşündükleri için, istediğimizi yapmamıza göz yumuyorlar. | Open Subtitles | الشيء الوَحيد الجيد في وجودي في هذه الوَحدة أن الضُباط يَعتقدونَ أننا كُلنا سنموت قريباً. لذلكَ يَدَعوننا و شَأننا |
- Buradasın, bu cehennemde kendi sorunlarınla uğraşıyorsun, ve yaşayan tek oğluna kavuşabilsin diye bir mahkûm arkadaşına yardım diyorsun. | Open Subtitles | حسناً، ها أنتَ ذا تَعيشُ في الجَحيم معَ مشاكِلِك و تُحاولُ مَساعدةَ زميلٍ مَسجون ليَلُمَ شَملَهُ معَ ابنِهِ الوَحيد المُتَبَقي |
Düsünün... sizinle ölümünüzün arasinda duran tek sey az bir parça erimis mum. | Open Subtitles | تَخيَّلوا الشَيء الوَحيد الذي يَحولُ بينَكَ و بينَ المَوت هوَ قِطعَةٌ صَغيرَة مِن الشَمعِ المُذاب |
Büyüdüğün dönemde, bize asla güvenmememizi söyledikleri, tek düşmanımız olan ülke hangisiydi? | Open Subtitles | عِندما كُنا نَكبُر، مَن كانَ عَدونا الأوحَد؟ البَلَد الوَحيد الذي لَم نَثِقُ بِه؟ |
Buradan tek özleyeceğim kişi sensin. | Open Subtitles | الشيء الوَحيد الذي سأفتَقِدُهُ هُنا هوَ أنت |
Nasıl oluyor da yapmayacağım tek şeyi benden istiyorsun? | Open Subtitles | كيفَ الآن، أنتَ تَطلبُ مِني الشيء الوَحيد الذي لَن أفعَلَه؟ |
Ve söylediğin, hava indirmedeki tek tanık, öldü mü? | Open Subtitles | و تَقول أن الشاهِد الوَحيد ذاكَ الرجُل في إيربورن قَد مات؟ |
Biliyor musun burada hiçbir şeyi olmayan tek kişi benim. | Open Subtitles | أنا الوَحيد هُنا الذي لديهِ لا شيء ، أتعلمون؟ |
Belediye başkanı, kralın yeni elbisesini giyebilecek tek kişiydi. | Open Subtitles | العُمدة كانَ الوَحيد الذي يقدِر على ارتِداء مَلابسَ الإمبراطور الجَديدة. |
Peki. Kızıldeniz'deki tek balık sen değilsin. | Open Subtitles | حسناً، لَستَ الوَحيد الذي يقومُ بذلك |