Benim farelere, skeç filmlerine ve kabak çekirdeğine alerjim var. | Open Subtitles | في الحقيقة, لديّ حساسية مِن الجرذان والأصدقاء المزعجين وبذور اليقطين. |
Senin ampulün kabak tatlısı gibi kokuyor. Benim ki iklim değişikliğini durdurabilirdi. | Open Subtitles | مصباحك رائحته مثل فطيرة اليقطين أما مصباحي كان سيخفض من التغيرات المناخية |
Sana yüz defa söyledim, Balkabağı teslimatlarını Cadılar Bayramı'ndan önce yapmalısın. | Open Subtitles | أخبرتك مئة مرة ، يجب بيع اليقطين قبل الهلوين ، قبله |
Ama balkabağım, şu çıktığın psikopatı etkilemek istiyorsan yapman gereken şu: | Open Subtitles | ولكن الآن، اليقطين... ... إذا كنت ترغب في ترك انطباع أن مختل عقليا أنك تعود... ... وهنا ما يجب عليك القيام به: |
Çocuklara balkabaklı ekmek yapmayı düşünüyorum. | Open Subtitles | كنت أفكر بأن أعد لهم خبز اليقطين |
Bekle, kabaklı turtam? Dur, ya da şeker pancarım. | Open Subtitles | لحظة , فتاه اليقطين أنتظري , فلاحة من السكر |
Seninle gurur duyuyorum diyorum, şekerparem. | Open Subtitles | حسنا، كنت أقول، أنا فخور بك، اليقطين. |
Polis sirenlerini duyunca balkabağına dönüşürsün. | Open Subtitles | نعم , لقد تحولت إلى اليقطين عند سماعك سرينة البوليس |
Etajerler depolanmalı, balkabakları oyulmalı, örümcek ağları asılmalı. | Open Subtitles | يجي تجهيز المحار, و يجب حفر اليقطين و تعليقها |
Ama bu çocuklar şimdi trenlerin üstüne kabak parçaları koyan çocuklardır. | TED | لكن أولئك الأطفال هم أطفال يضعون بقع اليقطين على القطارات. |
Üç kurban da aynı 30 tedarikçiye gitmiş, içlerinden biri de kabak şeklinde at arabası yapıyor. | Open Subtitles | لقد ذهبوا إلى نفس الثلاثين بائعا واحد منهم يؤجرُ عربة من اليقطين تجرها الخيول |
Dolma karışımım var, elma dilimli patatesim var karışık sebze çeşnisi ve kabak tatlısı karışımım da var. | Open Subtitles | حصلت على مزيج الحشوة مزيج البطاطه الصدفي مزيج النباتات وصفه فطيرة اليقطين |
Akşam yemeğini kaçırma. kabak turtası var bu gece. | Open Subtitles | لا تفوّت العشاء سيقدمون فطيرة اليقطين الليلة |
Ben de Büyük Balkabağı'nı bekliyorum ama hiç gelecek gibi görünmüyor. | Open Subtitles | لقد كنت في انتظار اليقطين الكبير و هو لم يظهر أبداً |
Biraz alabilir miyim?" "Hayır. Ben hiçbir zaman seni Balkabağı tartı yerken görmedim" | Open Subtitles | أيمكنني أن أحظى بقطعة؟" "كلا، لم أرَكَ تأكل قطعة من فطيرة اليقطين قط" |
Aromalı çikolata, kurabiye ve krema, çikolata, ceviz ve kaptanın favorisi Balkabağı. | Open Subtitles | بالكعك ، والكريم ، الشكولاته ، كلها بزبدة الفستق والمفضلة عند الكابتن بطعم اليقطين يقطين |
Küçük balkabağım? | Open Subtitles | يا حبه اليقطين الصغيره |
Misket limonlu, balkabaklı vegan, vişneli-mangolu... | Open Subtitles | لدينا الجير الرئيسي، اليقطين النباتي، الكرز المانجو... |
Bütün bıçak olaylarının kupayla ilgisi olup kabaklı kekle alakası olmaması çok tuhaf. | Open Subtitles | حسناً، لقد كان غريباً حول أمر الكأس بأكمله ولم يكترت كثيراً حول أمر نكهة توابل اليقطين للكب كيك. |
Elbette. şekerparem. | Open Subtitles | حسنا، بالتأكيد، اليقطين. |
Saat dokuzda balkabağına dönüşüyorum. | Open Subtitles | أتمنى لو أني أستطيع أصبح كـ اليقطين عند التاسعة |
Bahçeye balkabakları, bir iki tane iskelet. | Open Subtitles | اليقطين في كل مكان وهيكل عظمي او اثنان |
Benim '96'daki tekir balığı ve bal kabağı tarifimi yapan sen misin? | Open Subtitles | هل انت من صنع وصفة البوري الأحمر مع اليقطين لعام 96 الخاصة بي? |
It's The Great Pumpkin, Charlie Brown. | Open Subtitles | انه اليقطين الكبير ، تشارلي براون |
Evet. Ama hala bir sürü bal kabakları var. | Open Subtitles | أجل ، لكن لا يزال لديهم الكثير من اليقطين |
Öyleyse Balkabağını at arabasına dönüştürebilir misin? | Open Subtitles | إذا كنت كذلك، هل بامكانك تحويل اليقطين إلى عربة ؟ |
Yarın bal kabağını beraber oymazsanız sana küsecek. | Open Subtitles | أظن إذا لم تقطع تلك اليقطين معه غداً، سوف يتبرأ منك. |
Zırr, zırr! Arayan Balkabağı tarlası! balkabaklarını geri istiyorlar! | Open Subtitles | الجرس يرن، إنّهن قطع اليقطين يُردن يَقطيِنَهُنَ |