Sanki tek şey düşünmek garip bizi bir araya tutan bir kan davası oldu. | Open Subtitles | من الغريب التفكير بأن الشيء الوحيد الذي كان يجمعنا هو العداء |
Bu çabanı inan çok takdir ediyorum, ama bence bana vereceğin şey senin olmalı. | Open Subtitles | أنصتي، أقدر احضارك لهذه الأشياء لكنني أظن بأن الشيء القديم يجب أن يكون لكِ |
Logoyu düzeltmek için kullandıkları ölü İngiliz yarış atlarında yapılan tutkal İngiliz sporu ile alakalı tek şey. | Open Subtitles | أعتقد بأن الشيء الوحيد بالإسلوب الرياضي البريطاني هو الغراء الذي استخدموه لتلصيق الأنوار والمستخرج من حصان سباق بريطاني |
Bu yüzden yapabileceğim tek şeyin donmamaya ve öğrenmeye çalışmak olduğunu düşündüm. | TED | لذا اعتقدت بأن الشيء الوحيد الذي يمكن فعله هو ألّا أتجمد وأن أحاول التعلم. |
Ne, tek bildiğim şeyin kafa atmak olduğunu mu sandın? | Open Subtitles | ماذا ، أتظن بأن الشيء الوحيد الذي أعرفه هو تفجيــر الرؤوس ؟ |
En sevdiğimiz şeyin bir sır olması ve çok nadir yapmamız tuhaf değil mi? | Open Subtitles | أليس هو أمر غريب بأن الشيء المفضل لدينا هو سر ونحن نادراً مانفعله |
Bence korkmamız gereken tek şey korkunun kendisidir. | Open Subtitles | بأن الشيء الوحيد الذي يجب أن نخافه هو الخوف نفسه |
Herhalde tekrar yapmayacağım tek şey kıç tıkacı. | Open Subtitles | أشعر بأن الشيء الوحيد الذي لا أريد فعله مرة أخرى هو أن أعلق في قابس الشرج |
Düşünüyordum da peşimde olan her ne ise belki de babamın yapmış olduğu bir şey için intikam istiyordur. | Open Subtitles | لقد كنت أفكر بأن الشيء الذي يلاحقني ربما يريد الأنتقام لشيء قام به أبي. |
Büyük beyninden daha büyük olan tek şey büyük kalbindir. | Open Subtitles | هذا يعني بأن الشيء الوحيد ..الذي أكبر من عقلك الكبير أن لديكِ قلب أكبر |
I Şimdi bazı konum tek şey olduğunu varsayalım. | Open Subtitles | أعتقد بأن الشيء الوحيد المتأكدين منه أنه |
Onu mutlu eden tek şey burasıymış gibi geliyor. | Open Subtitles | أتعلمين ، أشعر بأن الشيء الوحيد الذي جعله سعيداً هو ذلك المكان |
Söylemeyi düşünebildiğin tek şey ölü kedi olduğu muydu? | Open Subtitles | هل تخُبريني بأن الشيء الوحيد الذي فكرتِ بقوله إنها.. قطة ميتة؟ |
Ama size şunu söylemek isterim ki tüm bu adaptasyonlara rağmen en önemli şey şu gerçektir: Bu organizmalar yaptıkları müthiş şeyleri, kendi türlerinin devamlılığını koruyacak yeri koruyarak yapmanın bir yolunu bulmuşlardır. | TED | لكن ما سأقوم به هو أن أقول لكم بأن الشيء الأهم، إلى جانب كل تلك التكيفات، هي حقيقة أن هذه الكائنات الحية وجدت طريقة لتقوم بالأشياء الرائعة التي تفعلها بينما تعتني بالمكان الذي سيعتني بذريتها. |
Cehennemde yanacak tek şey, senin hayata sarılan parçandır. | Open Subtitles | قال بأن الشيء الوحيد الذي يحترق في الجحيم جزء منك - لن يترك حياتك |
Bana dünyadaki tek şeyin kendine olan güvenin olduğunu söylerdi. | Open Subtitles | ولقد أخبرني بأن الشيء الوحيد الذي يجب أن يثق به الأنسان في هذا العالم هو نفسه |
Bu şeyin ikimizi de tutacağını düşünüyor musun? | Open Subtitles | أتعتقدين بأن الشيء سيصمد لحملنا معاً؟ |
Herkes sana yanlış bir şeyin doğru olduğunu söylese bile. | Open Subtitles | "حتى لو أخبرك الجميع بأن الشيء الخاطئ هو صحيح". |
Bu önemli şeyin, geçen hafta atlattığım böbrek taşıyla ilgisi olmadığına eminsin, değil mi? | Open Subtitles | أنتِ لا تعتقدين بأن الشيء المهم ... الذي كنت أريد إخباركِ به له علاقة بأمر الأحجار الذي تحدثنا عنه الإسبوع الماضي , أليس كذلك ؟ |
Daha dün Mandragoralar hakkında bildiğin tek şeyin kralın onları düşmanlarını avlamak için kullandığı olduğunu söylemiştin. | Open Subtitles | البارحة قُلت, (بأن الشيء الوحيد الذي تعرفه عن الـ(ماندراجورا هو بأن ملكهم يستخدمهم ليصطاد اعدائه فقط. |
Ralph, gördüğü şeyin örtülmüş olduğunu söyledi. | Open Subtitles | قال (رالف) بأن الشيء الذي رآه كان مُغطى بالكروم والأوراق |