Bu yüzden hiç çocuğum olmadığına çok memnunun ve bu yüzden de olmayacak. | Open Subtitles | لهذا أنا جد فخور بأن ليس لدي أبناء، وأيضا السبب بأنني لن أفعل |
Bebeğin senden olmadığına kesinlikle emin misin? | Open Subtitles | ياصديقي هذا افضل خبر سمعت طوال النهار وهل انت مقتنع بأن ليس من المحتمل ان يكون لك.. |
Ellerinde bilgi olmadığına dair yemin ediyorlar. | Open Subtitles | اقسموا بأن ليس لديهم شئ ولا حتى رمز حماس السري |
O yüzden, çocukluğumla ilgili bir şey olmadığı belli. | Open Subtitles | لذا فمن الواضح بأن ليس للأمر أية علاقة بطفولتي |
Ailesine yapılacak bir şey olmadığı söylenmiş. | Open Subtitles | تم إعلام والديها بأن ليس هناك ما نقوم به. |
Ve kadınlarla birlikte çalışmak konusunda bir sorunun olmadığını biliyorum çünkü Dr. Brennan ile ortaksınız, bu yüzden sorunun benimle olmalı. | Open Subtitles | كما اعرف بأن ليس لديك شيء ضد العمل مع النساء لأنك و الطبيبة برينان شركاء لذا فإن مشكلتك هي معي أنا |
Benim hiçbir ihtiyacım yokmuş gibi anlatıyorsun. Ben öyle biri miyim? | Open Subtitles | تجعليه يبدو مثل بأن ليس لدي إحتياجات أتعتقدين أني مكتفية ذاتياً؟ |
Bu duyarlılığın ne olduğunu bile anlayamazken, bir amacımızın olmadığından nasıl emin olabiliyorsun? | TED | كيف تستطيع أن تكون متأكداً بأن ليس له هدف عندما لا نفهم حتى ما هو هذا الشيء الحساس؟ |
Hepimizi, arkadaşınızın cinayetiyle kendisinin bir ilişiği olmadığına ikna etti. | Open Subtitles | هل لنا جميعا على قناعة بأن ليس لديه شيء للقيام بالقتل صديقك. |
Bana yardım etmenin sebebi iş olmadığına göre, kişisel bir şey olmalı dedim. | Open Subtitles | منذ المرة التي اكتشفت بها بأن ليس لديكِ.. دافع عمل لمساعدتي لذا خلت انه سيكون دافع شخصي |
İlk günündeki çalışmanla beni bütün Amerikalıların tembel olmadığına ikna ettin. | Open Subtitles | يومك الأول جعلني أؤمن بأن ليس جميع الأمريكان كسالى |
Havada duran mumu kaptın, havada durmasını sağlayacak bir tel olmadığına yemin ettin, ben de sana inandım. | Open Subtitles | أنت من مسكت الشمعة المشتعلة، وأنت من أقسمت بأن ليس هنالك أسلاك تجعلها تطفو، وأنا أخذتُ بكلامك |
Ama o bunu, başka bir seçeneği olmadığına inandığı için yapıyor. | Open Subtitles | لكنه يفعل هذا لأنه يشعر بأن ليس لديه خيار آخر. |
Bir yanlış anlaşılma olmadığına inanıyorum. | Open Subtitles | واثقة بأن ليس هُناك سوء فهم بالأمر. |
İkinizin de cep telefonu olmadığına inanamıyorum. Aman ne korkunç. | Open Subtitles | لا أستطيع أن اصدق بأن ليس لديك هاتف؟ |
Ve sana senin için vaktim olmadığı hissini verdiğim için özür dilerim. | Open Subtitles | وأنا آسفة إذا جعلتك تشعرين بأن ليس لدي وقت لك. |
Tommy'nin ülke dışına çıktığı hakkında hiçbir istihbarat olmadığı konusunda sana güvence vermemi istedi. | Open Subtitles | لقد أراد بأن أؤكد لكِ بأن ليس هنالكَ ذكاء بأيّ كان بأنهم يقولون بأنه قد خرج من البلدة. |
Engellemek için yetkiniz olmadığı bir arama izini. | Open Subtitles | مذكرةِ تفتيش ,يؤسفني القول، بأن ليس لديكَ سلطة لمنعها. |
Gidelim artık. Ellerinde seni burada tutacak bir şey olmadığı çok açık. | Open Subtitles | من الواضح بأن ليس لديهم شيئا لايقافك |
İşte o zaman hiçbir mantıklı açıklaması olmadığını itiraf etmek zorundayım. | Open Subtitles | حسنا، عندئذ أنا أجبر على الاعتراف بأن ليس هناك تفسير معقول. |
Ve kalbimi kırmamamın en iyi yolunun ...kalbim yokmuş gibi davranmak olduğunu. | Open Subtitles | وأن أفضل طريقة لكيلا ينفطر قلبك هو الإدعاء بأن ليس لديك قلب |
- Ama... - Şehre gelip benimle bir şey içmek için vaktiniz olmadığından emin misiniz? | Open Subtitles | لكن هل أنتِ متأكدة بأن ليس لديكِ وقت لتناول الشراب معى ؟ |