"Dehşet bir şey!" aşırı kullanılmaktan asıl anlamını kaybetmiş bir ifade. | TED | إن كلمة "رائع" قد استُخدِمت بإفراط لدرجة أنها فقدت معناها الأصلي. |
Çünkü ALL tipi lösemilerde, şu üstteki gen grubu aşırı çalışırlar. | TED | لأنه في كل سرطانات الدم, تلك المجموعه من الجينات هناك تترجم بإفراط. |
Metabolizması aşırı tepki gösteriyor sinir sistemini kapatmaya zorluyor. | Open Subtitles | الأيض لديه يعوضه بإفراط مما يجبر نظامه العصبي على التوقف |
Seninkiler, "Kocam beni çok fazla seviyor" ya da "Dadının saçlarından nefret ediyorum" gibi sorunlar. | Open Subtitles | فالحال دائماً "زوجي يحبّني بإفراط" أو "أكره شعرَ مربيّتي" |
Onun zamanını kıskanır toplum içindeki konumunu çekemez ve ona Haddinden fazla cömert davranırdı. | Open Subtitles | وتحسده على وضعه المجتمعي وكانت سخية معه بإفراط |
Bir dahaki sefere birşeye ihtiyacın olursa, gider anneni bulursun. Karnında kramp ve aşırı terlemesi var mıydı? | Open Subtitles | هل كان هناك أي تشنج بالبطن أو يعرق بإفراط ؟ |
Sözlük tanımına bakarsan, sebepsiz yere aşırı gerilsem bunu diyebilirdin ama hapse girmeyelim diye gerilmem hiç de sebepsiz ya da aşırı değil. | Open Subtitles | من المحتمل، إذا أنا كنتُ مُتلهف بإفراط أو بشكل غير معقول وفقاً لميريام وبستر ولكن لا يوجد شيء غير معقول أو مفرط |
Anlaşılan, İsveç çikolatalarına aşırı kafayı takmışım. | Open Subtitles | على ما يبدو أنّي أركز نظري مع ألواح الشوكلاتة السويسرية الفاخرة بإفراط |
Ama aşırı yemek ve aşırı içki, kesinlikle. | TED | لقد اكلت بشراهة و سكرت بإفراط |
İkincisi ise, toplumun istediği mükemmeliyetçilik. Sosyal çevrenin aşırı talepte bulunması hissi: "Herkes benden çok şey bekliyormuş gibi hissediyorum." | TED | الثانية هي الكمالية المفروضة مجتمعيًا فكرة أن الببئة الإجتماعية تطلب بإفراط "أشعر بأن الآخرين يطلبون الكثير مني" |
- Geçekten aşırı mutlu mu yazıyor? - Hı-hı. | Open Subtitles | بالضبط يقولوا بأنك هل سعيد بإفراط |
Beni bu beladan çıkarabilir misin, bu aşırı ışıklı kiralık polislerden uzağa? Crais'den uzağa? | Open Subtitles | هل يمكنك أخذنى بعيدا عن هذا الكوكب بعيداً عن هذه الشرطه المؤجره بإفراط "بعيدأً عن "كرايس |
aşırı derecede içiyor, kavgalara karışıyor. | Open Subtitles | إنه يشرب بإفراط ينخرط في مشاجرات |
Eh, müstehcen ve saldırgandın ve aşırı seksüeldin. | Open Subtitles | لقد كنتِ بذيئة ومتهيجة وشهوانية بإفراط. |
En yakın arkadaşı Amy'nin dediğine göre Russell Donovan çabuk öfkelenen aşırı korumacı, kontrol delisi bir babaymış. | Open Subtitles | وفقاً لأفضل صديقةٍ لها "آمي". كان "روسل دونوفان" يحميها بإفراط, والد مسيطر ذو طبع حاد. |
Anormal beyin kesinlikle aşırı gelişmiş. | Open Subtitles | مخ غير اعتيادي... متطور بإفراط |
Bütün babalar küçük kızlarını çok fazla severler. | Open Subtitles | كل الآباء يحبون بناتهم الصغيرات بإفراط |
Bir keresinde, Hamid'in ödemesini azalttı çünkü kahvesine çok fazla krema koyuyormuş. | Open Subtitles | لقد خفّضت أجر (حميد) لمرّة لأنّه وضع بإفراط سكراً في قهوته. |
Babam beni çok fazla seviyor. | Open Subtitles | بابا يحبني بإفراط |
"Muhteşem" lafını Haddinden fazla kullanan babalar gibisin. | Open Subtitles | أنت تشبهين والد أحدهم يستخدم كلمة "رائع" بإفراط. |
Haddinden fazla dürüstlük de dahil. | Open Subtitles | نعم, ومن ضمنها "الصراحة بإفراط". |
sinir bozucu değil ki Heyecan verici. | Open Subtitles | فالأمر ليس كونهِ منمَّق بإفراط بلمشبوب بالعاطفة |