Hayallerin öldüğünde, umut etmeye devam etmek. Umutlarımız söndüğünde dua etmek. Kaybetmek, düşmekten korkmamak, eğer cesurca elimizden geleni yapmışsak. | TED | بالأمل عندما تموت أحلامنا. بالصلاة عندما نفقد آمالنا. ومع ذلك، لا أخشى الخسارة، إذا كنت قد قدمت كل شئ بشجاعة. |
umut etmeye devam edersek hayatlarımızın güzelleşeceğinin birer hatırlatıcısıdır onlar. | Open Subtitles | إنّها تذكيرٌ بأنّ حياتنا ستتحسّن إذا تمسّكنا بالأمل و حسب |
Seni yeniden böylesi umut dolu gördüğüm için ne kadar mutluyum bilemezsin. | Open Subtitles | لا تعرفين كم سعيد أنا لسماعك ِ بأنك ِ مليئة بالأمل مجددا |
O zamanlar her iki ülkede çok gençti ve geleceğe umutla bakıyorlardı. | TED | كلاهما كانا بلدين فتيين آنذاك و مليئين بالأمل للمستقبل |
Herkese kesin bir şey öğrenene kadar Umudu korumak gerekir deyip durdum. | Open Subtitles | ـ ظللت أخبر الكل ، بأنه يجب أن أحتفظ بالأمل |
2003 yılında Sierre Leone’deki yasal danışmanlarla çalışmaya başladığımda hukukla ilgili tekrar umutlu hissetmeye başladım ve o zamandan beri takıntılıyım. | TED | ولم أشعر بالأمل من جديد إلا عام 2003 في سيراليون، عندما بدأت العمل مع مساعدي المحامين، ومن وقتها وأن مغرم بالقانون. |
Sanırım hepimiz geç bir yaşa kadar yaşayabilmeyi ümit ediyoruz. | TED | أعتقد أن جميعنا لديه هذا التوقع المشوب بالأمل بالعيش لعمرٍ مديد. |
Üniversiteye gitmek için evden ayrıldığım gün güzel bir gündü, umut ve iyimserlikle doluydu. | TED | يوم مغادرتي المنزل للمرة الاولى لكي أذهب إلي الجامعه كان يوما مشرقاً مفعماً بالأمل والتفاؤل |
umut ki bizim, yani Aaron’un arkadaşlarının, onun bu duygusunu kaybetmesine izin vererek başarısızlığa uğrattığımız tek şey. | TED | والأمل هو الشئ الوحيد بالنسبة لنا، أصدقاء آرون، الذي خذلناه فيه،لأننا تركناه يفقد ذلك الشعور بالأمل. |
Benim hikayem tam burada, Kakuma mülteci kampında, bir umut yerinde başladı. | TED | بدأت قصتي من هنا في مخيم اللاجئين بكاكوما. مكان مليء بالأمل. |
Nefrettense, umut sahibi oluyorlar. | TED | يجعلهم التعليم يفكرون بالأمل بدل الكراهية. |
Antarktika öylesine umut verici bir yer. | TED | القارة القطبية الجنوبية هي مكان مفعم بالأمل إلى حد بعيد. |
C.A. : Konuşmanla ilgili ilk kısım dehşet vericiydi, ikinci kısım, inanılmaz derecede umut verici. | TED | أندرسون: كان الجزء الأول من الحديث مخيف، والجزء الثاني واعد مفعمٌ بالأمل. |
Dezavantajlı bir toplum tarafından onlara dayatılan ihtimaller, umut ve amaçla yer değiştirdi. | TED | المستحيلات التي فُرضت عليهم من قِبل مجتمع المحرومين استُبدلت بالأمل والتصميم. |
İkinci Dünya Savaşının yaklaşmasıyla tutsak Avrupa'daki gözler, umutla veya umutsuzlukla Amerika'daki özgürlüğe çevrilmişti. | Open Subtitles | مع حلول الحرب العالمية الثانية توجهت أعين العديدين في أوروبا، بالأمل أو باليأس نحو حرّية أمريكا. |
Ama hala dünyayı değiştirmek için mücadele ediyoruz, Umudu hayal ediyoruz. | Open Subtitles | وعلى الرغم من هذا ، ما زلنا نكافح من أجل صنع الفرق لتغيير العالم ولنحلم بالأمل |
İnsanları sürüklüyor ve onları taşıyor ve onları umutlu hissettiriyor. | TED | تحلقُ بالناس بعيدًا وتنقلهم، وتجعلهم يشعرون بالأمل. |
ümit ederim kopyası sorunlu değildir. - "Umarım kopyasında sorun yoktur" demeliydiniz. | Open Subtitles | من المؤمل وليست ملخبطة على أمل تعني بالأمل |
Gittiği Çin restoranlarından birinin park yerinde bir kurban bakınırken rastgele vuruştuğu heriflerden birinden peydahladığına dair umudumu koruyorum. | Open Subtitles | لا أزال متمسكاً بالأمل أنا ضاجعت رجلا ما بقرب مواقف الحديقة أثناء بحثها عن رجلها الملتحي |
Kılı kırk yarmak istemem, Kardeş, ama aslında umuda inanmam. | Open Subtitles | لا أقصد الإعتراض يا أختي لكنّي بالضبط لا أؤمن بالأمل. |
Dizindeki kabuk bağlayan yara, umudun simgesi oldu. | Open Subtitles | ركبته الحمراء الجرباء أصبحت منارة معدية بالأمل |
ve şimdi, tekrar hayata gelmesi için emin ve kesin bir ümitle biz seni, ayrılmış arkadaşımızın ruhunu, övdük.. | Open Subtitles | ...والآن بالأمل في البعث من جديد نوصي إليك بروح صديقنا الراحل |
İşin doğrusu kurtulacağıma dair hiç umudum yoktu. Ama ben bu düşünceye tutundum. | Open Subtitles | كان طبيعيًّا ألّا أتحلّى بأمل للخروج أبدًا، لكنّي تشبثت بالأمل. |
"Umudunuzu yitirmeyin" Sizi kurtarmaya geleceğiz." | Open Subtitles | تمسكوا بالأمل , نحن قادمون إليكم |
Dualarımda aciz ve dışarı çıkma konusunda umutluyum. | Open Subtitles | بتواضع أؤدي صلاةً مليئة بالأمل أنه سيكون بأمكاننا الطلوع الى الخارج |
Ummak, bilimle örtüşmez. | Open Subtitles | التفكير المليء بالأمل ليس علميّاً |
"Umudunuz yoksa yaşamanın ne anlamı var ki?" | Open Subtitles | "لو لم يتحلّى المرء بالأمل فما عساها الغاية من الحياة؟" |
Ve senin bu olağandışı doğurganlığına inanan kişilere verdiğin umutları bir düşün. | Open Subtitles | وفكري بالأمل الذي تمحنينه للآخرين الذين يؤمنون بخصوبتك الاستثنائية |