Tate, her iki olayda da doğru olanı yapmaya çalıştı. | Open Subtitles | لا شيء يتخطي محاولة تايت القيام بالصواب في كلا المرتين |
Bu benim işim. Benim hayatım. Bu yüzden doğru olanı yapmak zorundayım. | Open Subtitles | إنها حياتي، و مستقبلي علي أن أقوم بالصواب لأجلها |
Şu anda menajerinim. doğru olanı yapıyorum. | Open Subtitles | أنا مدير أعمالك الآن أحاول القيام بالصواب |
Dürüst olmak gerekirse doğru şeyi yaptığımdan emin değilim, ama ısrar ediyor. | Open Subtitles | لأكون صادقاً , لست متأكداً بأنني أقوم بالصواب , لكنّها باتت تلّح |
doğruyu ve yanlışı ayırt edebilir ve çevresinde sahip olduğu yeri anlayabilirdi. | Open Subtitles | كان لديه حس أقوى بالصواب والخطأ وفهم متنامِ لمكانه في العالم |
Orada olması en iyi seçenek. Belki de doğru olanı yapıyordur. | Open Subtitles | هنالك خيار وحيد هنا، بوسعنا أن نرى إن كان الرجل يقوم بالصواب |
Çünkü sen doğru olanı yaptın. Çocuğu tedavi etmek için aileyi ikna ettin. | Open Subtitles | لأنك قمت بالصواب أقنعت الأبوين أن يعالجا الفتي |
Evet, kendisini suçlu hissettiğini ve doğru olanı yapmak istediğini söyledi. | Open Subtitles | نعم, لقد قال انه شعر بالذنب وأراد أن يقوم بالصواب |
Ama oturup insanların doğru olanı yapması için beklemedi. | Open Subtitles | لكنها لم تجلس وتنتظر من الناس أن يقوموا بالصواب |
Cidden senden uzak durmaya doğru olanı yapmaya çalışıyorum. | Open Subtitles | أحاول جاهدةً البقاءَ بعيدةً عنك. و القيامَ بالصواب. |
Ama en azından ben doğru olanı yaptığımı biliyorum. | Open Subtitles | لكن على الاقل سأعلم انني قمت بالصواب مرة |
Belki de gerçekten saklamışsındır. Belki gerçekten de doğru olanı yapmak istiyorsundur. Ama bugün için böyle. | Open Subtitles | ربّما خبّأته فعلاً و أردت القيام بالصواب لكنْ هذه رغبتك اليوم، ماذا عن الغد؟ |
Bence durum karşısında doğru olanı yapmış. | Open Subtitles | أعتقد أنها قامت بالصواب, بناءً على هذه الظروف. |
Bir şey demek istemedim ama doğru olanı yapıyorsun. | Open Subtitles | لم أودُّ أن أقول أيّ شيء، ولكنكِ تقومين بالصواب. |
Sırf bir kazancın ya da kaybın olmayacak diye doğru olanı yapmayacak mısın? | Open Subtitles | و لكن أن لا تقومي بالصواب بسبب أنه ليس لديكِ شيء لتخسريه أو تكسبيه؟ |
Bir önemi yok ama doğru olanı yapmaya çalıştım. | Open Subtitles | وليس لأنه يهم لكن بصدق ، أنا أنا فقط أحاول القيام بالصواب بجانبك |
Dünyanın tüm yeteneğine sahip olabilirsin. Ama doğru şeyi yapmazsan, hiçbir şey olmaz. | Open Subtitles | ان لن تقوم بالصواب بهذه الموهبه لن ينفعك شيئ |
Karma doğru şeyi yapıyordur. | Open Subtitles | في الحقيقة ، تتعلّق العاقبة الأخلاقية بالقيام بالصواب |
doğruyu yapan güvenilir biri olduğun için teşekkürler. | Open Subtitles | شكراً لكونك شخصاً يمكنني الاعتماد عليه للقيام بالصواب |
Hayır, doğrusunu yapmışsınız. Çekmek daha çok zarar verebilirdi. | Open Subtitles | لا، لقد قمتما بالصواب سحبها للخارج قد يؤدي إلى ضرر أكثر |
Bazen doğru olan şeyi yapmalısınız yanlış şey çok daha kolay olsa bile. | Open Subtitles | ببعض الأحيان عليكم القيام بالصواب حتى وإن كان الفعل السيئ أسهل سهولةً بكثير |
doğruya ve yanlışa inanırdı ve neyin ne olduğunu sana söylerdi. | Open Subtitles | لقد آمن بالصواب والباطل وسيُخبرك الفرق بينهما. |