Genelde kedi ve köpekler ama işe yarar. Umarım yaraları seversin. | Open Subtitles | في العادة، أنا أفعل ذلك للقطط والكلاب ولكن هذه ستفي بالغرض. |
Ciddiyim, bu, sizin seviyenizdeki kan meraklılarının işini görür ama garanti veremem. | Open Subtitles | لا، لكن بجدية، هذا قَدْ أوفِ بالغرض على مستوى دخولِكَ حشّاشو دمِّ، |
Yapılmış en kapsamlı beyin akım grafiği makinesi olmayabilir ama iş görecektir. | Open Subtitles | لعله ليس الطفرة الأهم في تاريخ آلات التخطيط الدماعي ولكنه سيفى بالغرض |
Düşene bir tekme de ben atmak istemem ama bazen işe yarıyor. | Open Subtitles | لا أحبذ ضرب رجل وهو راقد على الأرض لكنه يوفي بالغرض أحيانا |
Fark etmez, portatif bir karyola yeter. Birkaç sandalye de olsa iyi olur. | Open Subtitles | أي شيء ، كوخ أو بعض المقاعد هنا ستؤدى بالغرض |
Daha iyi bir şeyiniz yoksa bunlarla idare etmek zorunda kalacağız. | Open Subtitles | ، إذا لم يكن لديك أفضل من ذلك هذه ستفي بالغرض |
- Rica ederim. Genelde kedi ve köpekler ama işe yarar. | Open Subtitles | في العادة، أنا أفعل ذلك للقطط والكلاب ولكن هذه ستفي بالغرض. |
Bana avuç avuç bozuk para atman da pek işe yaramayacaktır. | Open Subtitles | حسنًا، رمي مقدار قليل من العملات المعدنية عليّ، لن يفي بالغرض. |
Tek ihtiyacımız bir oyun kartı. Herhangi bir kart işimizi görür. | TED | كل ما نحتاجه هو ورقة لعب. أي ورقة ستفي بالغرض. |
Önümüzdeki akıntının yanında düz alan var. İşimizi görür sanırım. | Open Subtitles | . هناك أرض مستوية أمامنا بجانب النهر اعتقد أنها ربما تفي بالغرض |
Bu silah kesin işini görür, eğer nişan alırken destek alabilecek bir çit bulabilirsen! | Open Subtitles | انه سيفي بالغرض لو وجدت من تبارزينه عندما تصوبي هذا المسدس نحوه |
Ama aynı zamanda şu da açıklığa kavuştu ki asıl iş teknolojide değildi | TED | لكن يبدو واضحًا أن التكنولوجيا لن تفي بالغرض |
Taştaki kılıç değil belki ama yine de işe yarıyor. | Open Subtitles | ليس سيفاً مغروساً في صخرة لكنّه ما يزال يفي بالغرض |
Eminim ateş demirimiz bize yardımcı olur. | Open Subtitles | بالتاكيد فان سيخ النار الحديدى سيفى بالغرض |
Arka bahçe sayılmaz ama idare eder. | Open Subtitles | أنها ليس ليست حديقتك الخلفية و لكنها ستفى بالغرض |
Dünkü şovunuzda çıkanlar olabilir. | Open Subtitles | ذلك الاثنان اللذان كانا في برنامجك بالأمس سيفيان بالغرض |
Bu kadarı yeterli olur. | Open Subtitles | من المفترض أن يفي ذلك بالغرض من المفترض أن يكون كافٍ |
İkinci Oğullar olabilir. Bana uyar gibi duruyor. | Open Subtitles | أخوية الأبناء الآخرين، ستفي بالغرض ومناسبة لي |
- Keşke bir deste kâğıt getirseydim. - Elinizi verin yeter. | Open Subtitles | ربما كان يجب ان احضر طاولة الكروت, أن كفّك يفى بالغرض. |
AW Magnum iyidir. Nereden buldun bunu? | Open Subtitles | اي دبليو ماغنوم يفي بالغرض من اين حصلت عليه ؟ |
Yeterli değil biliyorum, ama kuru, ılık ve de samana ihtiyacınız olacak. | Open Subtitles | سوف تصادفك اسطبلات وكهوف انه ليس بجيد ولكنه يفي بالغرض فستجد تبن جاف ودافئ كثير هناك |
Bu uygun olmayan, anlaşılması zor, ve kabul edilemez bir şeydir. | Open Subtitles | انه غير ملائم –و غير وافي بالغرض – و غير مقبول |