fıçılar dolusu yakutları olan bir adam, bir inci için hassas davranıyor. | Open Subtitles | تصور هذا ، رجل مثله ... لديه براميل من المجوهرات ويكون عاطفياً بالنسبة للؤلؤة |
Eğer çocuk fıçılar dolusu kereviz yemediyse ya da Endonezya'da yaşamıyorsa olmaz. | Open Subtitles | إلا إذا كان الطفل يأكل براميل من الكرفس أو يعيش في (أندونيسيا) أو الإثنان |
Eğer çocuk fıçılar dolusu kereviz yemediyse ya da Endonezya'da yaşamıyorsa olmaz. | Open Subtitles | إلا إذا كان الطفل يأكل براميل من الكرفس أو يعيش في (أندونيسيا) أو الإثنان |
İçeride Sylvia'nın fıçılar dolusu taze ev yapımı dondurmalarını görüyorsun. | Open Subtitles | في الداخل , أنت ترين براميل و براميل من أيس كريم (سيلفيا) الطازج. |