"بلدها" - Translation from Arabic to Turkish

• ülkesine
• ülkesini
• ondan
• ülkesinde

"İki oğlunu devrim için ölüme gönderen bir kadın, ülkesine ihaneti nasıl düşünebilir?
كيف يمكنى لأمرأة التي ارسلت ولديها للموت من اجل الثورة خيانة بلدها

Ve Mary ülkesine göndermek için birliklere ihtiyacı olduğunda, yardım etmek için birden bire ortaya çıktın, çünkü beni adamlarım pusya düşürülmüştü.
لقوات لكي ترسَل إلى بلدها ،كنتَ فجأة موجود للمساعدة .لأنه تم نصب كمين لرجالي

Biliyordum. ülkesine asla ihanet etmeyeceğini biliyordum.
كنت أعرف ذلك كنت أعرف أنها لن تخون بلدها أبداً

Britanya'nın ve Milletler Topluluğu'nun kalbi kendisini değil, ülkesini ön plana koyan genç Prenses'in yanında.
قلوب جميع البريطانيين وشعوب الكومونولث مع الأميرة الشابة التي لم تنحَز إلى مصالحها بل إلى بلدها.

İngilizler hem ülkesini hem de tacını istemekteydi.
{\fs20\cH000004\3cH23FBF9} أراد الإنجليز بلدها ، وأرادوا مُلكها

Sana bir şeyler söylemek istiyorum, çünkü gerçekten ondan umudu kesmelisin.
أنا اقول ستعمل لك شيئا لأنني أريد كنت أشعر بأن يمكنك فقط حقا الحصول على بلدها

Kendi ülkesinde böyle bir olayın yaşanabileceğini hayal edemezdi.
لم تكن تستطيع أن تتخيل أن مثل هذه الظاهرة قد تحدث في بلدها.

Çocuğuna bir anne, ülkesine bir kraliçeymiş.
-و انت بكيت و اعطيتى سببا,كملكة الى ابنها,كملكة الى بلدها

Bence ülkesine geri dönmeli.
أعتقد أنها يجب أن تعود الى بلدها

Çavuş Ballard ülkesine hizmet ederken öldü.
الرقيب بالارد توفيت وهي تخدم بلدها

ülkesine hizmet etti. İstediğinizi yaptı.
. لقد خدمت بلدها . و أدت ما عليها

Bu belgeler, bunlar ülkesine ihanet eden bir askeri gösteriyor.
هذه الملفات،... أنها تظهر الجندي الذي خيانة بلدها.

- Evi burası. - Kendi ülkesine yani.
ـ المنزل هنا ـ أعني بلدها

ülkesine hizmet etmek için beni terk etti.
لقد تركتنى لكى تخدم بلدها

Natasha ülkesine geri döndü.
ناتشا عادت الى بلدها

Ve ben ülkesini yüzüstü bırakacak biri değilim.
ولن أكون إمرأة تخذل بلدها

İngilizler hem ülkesini hem de tacını istemekteydi.
أراد "الانجليز" بلدها ومُلكها.

İskoçya Kraliçesi Mary'nin çocukluğundan beri, İngilizler onun ülkesini ve tacını istiyordu.
منذ أن كانت (ماري)، ملكة "اسكوتلاندا" طفلة أراد "الانجليز" بلدها ومُلكها.

David'e markette rastlamıştım, ondan kısa süre sonra ortadan kaybolduklarını duydum.
ركضت الى بلدها وديفيد في سوبر ماركت، وبعد قليلا أن سمعت أنها اختفت.

Buraya uyum sağlayabilmemiz için ondan bazı şeyler öğrenmek istedim.
أردت أن تتعلم من بلدها لمساعدتنا لاستيعاب هنا.

Dolabımdaki hazır çorbalar ondan daha yaşlıdır.
لقد حصلت على علب الحساء في بلدي خزانة كبار السن من بلدها.

Daviana hakkında şaşırtıcı olan şey ise her hafta zamanını hiç tanımadığı insanlara ayırmasıdır. Bu insanlar onun ne çevresinde, bölgesinde hatta ülkesinde bile değiller -- belki de hiç tanışmayacaklar.
المذهل في دافينيا. إنها مستعدة أن تبذل جهد كل أسبوع. لتساعد أناس غرباء: أناس ليس لها بهم علاقة، ليسوا جيرانها ولا مدينتها ولا حتى في بلدها. أناس غالبا لم تقابلهم قط.