Bu insan vücudundaki bütün hücre tiplerinin ve her bir hücre tipinin işini yapmakta kullandığı spesifik genlerin atlası olacak. | TED | سيكون أطلس لكل أنواع الخلية في جسم الإنسان والجينات المحددة التي تستخدمها كل نوع خلية للقيام بوظيفتها. |
Tabii, polis işini yapmıyorsa. | Open Subtitles | إذا لم، بالطبع، أن الشرطة لا تقوم بوظيفتها. |
- Ulrik, gel lütfen. Hanne'nin eski işini dönmediğini bilmenizi istiyorum. | Open Subtitles | أريد ان أؤكد ان هان لن تعمل بوظيفتها السابقة |
Pekala, önümüzdeki sene kızımın bir işi olsa çok daha iyi olurdum. | Open Subtitles | - سأكون بحال أفضل لو - لو ابنتي تحتفظ بوظيفتها السنة القادمة |
Rehin tutulduktan sonra ve programdan ayrılacağını iddaa ettikten sonra işi tamamlamak için onun oraya gittiğini sanmıyorum. | Open Subtitles | بعد أن حُجزت رهينة وطُلب منها مُغادرة البرنامج، أشكّ أنّها ذهبت إلى هناك لتجديد الإلتزام بوظيفتها. |
Yani öncelikli işi bu olmalı. | Open Subtitles | بشكل أكبر من الاهتمام بوظيفتها |
O işini yaptı sıra bende. | Open Subtitles | لقد قامت بوظيفتها حان الوقت لي للقيام بوظيفتي |
İyi bir memur işini yapıyor diye tutuklanabilir. | Open Subtitles | ضابطة جيدة قد يتم القبض عليها لمجرد القيام بوظيفتها |
İşini yaptığını sanıyor. | Open Subtitles | إنها تعتقد أنها تقوم بوظيفتها. |
Evet, ruhlarımız var ama nöronlardan oluşuyorlar ve her bir nöron bireysel olarak bir bio-robot gibi duygusuzdur, ...bilmez, umursamaz, sadece işini yapar. | Open Subtitles | نعم، لدينا أرواح ولكنها مكونة من خلايا عصبية.. وتلك الخلايا العصبية الصغيرة ليست سوى روبوتات حيوية عمياء، لا تعرف ، ولا تهتم إنها تقوم بوظيفتها وحسب. |
Madem Nancy de işini yapmaya ikna olduysa bir rövanş yapıyoruz gibi görünüyor. | Open Subtitles | حسنا, الآن (نانسي) وافقت على القيام بوظيفتها يبدو أننا أتفقنا على إعادة المسابقة |
Yalan söyledi çünkü işini yapmaya devam etmek istiyordu. | Open Subtitles | كذبت لأنها أرادت الاحتفاظ بوظيفتها |
Ancak Kristen hepimizin yaptığı gibi işini yapmayı öğreniyor: Bir uzmanı bir süre izliyor, işin kolay ve güvenli kısımlarına dâhil oluyor ve giderek daha zorlu ve riskli görevler alıyor, bu esnada ona rehberlik ediyor, hazır olmasını sağlıyorlar. | TED | ولكن كريستين تتعلم كيف تقوم بوظيفتها بالطريقة التي معظمنا يقوم بها: مشاهدة خبير لفترة وجيزة، المشاركة في الأجزاء السهلة، الامنة من العمل والتقدم للقيام بمهام أخطر وأصعب كما يوجهون حتى يقرروا انها جاهزة. |
Bırak, işini o yapsın. | Open Subtitles | السماح لها بالقيام بوظيفتها. |
Bak, burası NCIS, Porter, Donanma Bakanı, sadece işini yapıyor. | Open Subtitles | انظر، هذا هو NCIS ، وزيرة البحرية بورتر انها فقط تقوم بوظيفتها . |
Fakat kendi işi var, benim de kendi işim var, Dr. Bailey'nin de kendi işi var. | Open Subtitles | لكن يقوم بوظيفته ، و أنا أقوم بوظيفتي و الدكتور "بيلي" تقوم بوظيفتها. |
Sykes bugün bu işi yaptı. | Open Subtitles | و "سايكس" قامت بوظيفتها اليوم |