"ترفض أن" - Translation from Arabic to Turkish

• reddediyor
• vermiyor
• reddediyorsun

Sekiz yıldır nişanlıyız ama nikâh tarihi belirlemeyi reddediyor. Bu beni üzüyor.
لقد خطبنا لمدة ثمانيه أعوام و لكنها ترفض أن تضع معيادا للزواج

Firmam, yasal harcamalarımı ödemeyi reddediyor. - Ama babam yardım edebilir.
الشركة ترفض أن تدفع فواتيري القانونية لكن أبي على استعداد للمساعدة

Ama artık küçük olmayı reddediyor. O gün küçük olmayacak.
لكنها ترفض أن تبقى صغيرة ، ليس في ذاك اليوم

Cevap gelene kadar tedaviye izin vermiyor.
ترفض أن تدعنا نفعل أي شئ قبل أن يردوا عليها

Muayene etmeme izin vermiyor ama 40 saniyede bir kasılmaları başladı ve ıkınmayı reddediyor.
لا تدعني أتفحصها مع ان الزمن بين انقباضاتها 40 ثانية و هي ترفض أن تدفع

- Bu yüzden mi onun başını belaya sokup evlenmeyi reddediyorsun?
تحصل لها في ورطة ثم كنت ترفض أن يتزوجها؟

Bunu sen mi söylüyorsun? Hem yoldaşlık iddiasındasın, hem de yüzünü göstermeyi reddediyorsun.
في الحقيقة أنت قلت ذلك , أنت من طلبت أن نكون رفقاء وحتى الآن أنت ترفض أن ترينا وجهك

Sana kaç kere söyledim, beni görmeyi reddediyor.
أنني حاولت مرات عديدة أنها ترفض أن تراني ترفض أن ترد على اتصالاتي

Ama gözlerim uzağa bakmayı reddediyor. Aptal gözlerim.
ورغم ذلك عيناي ترفض أن تنظر بعيداً أعين غبية

Bir şeyler öğretmeyi reddediyor.
انها ترفض أن تعلمني أنا تعلمت في أفضل الجامعات

Oğlu savaştan dönene kadar bir şey yemeyi reddediyor.
إنها ترفض أن تأكل قبل أن يعود ابنها من الحرب

Kötü haber, "Fireworks" şarkısını söylemeyi reddediyor.
أما عن الأخبار السيئة ترفض أن تغني أغنية الألعاب النارية

Haftada bir bilgilendirmeden fazlasını reddediyor.
والآن هي ترفض أن تقوم بعقد أكثر من مؤتمر صحفي في الأسبوع

Hatırlamasına olanak tanımayı reddediyor.
و إنها ترفض أن تسمح لنفسها أن تتذكر

Şimdi usta akıllandı ve Felicity'yi bir cariye olmayı reddediyor, hadi mutlu bir sonla bitirelim bunu.
الآن أن ماستر قد جعل عقله... و فيليسيتي ترفض أن تكون محظية، دعونا ننتقل نحو نهاية سعيدة.

İyi değil ve Arlene hala Will'i aşılamama izin vermiyor.
ليس بخير, وآرلين مازالت ترفض أن ألقح أبنها

Yoksa dokunmama izin vermiyor...
إنها ترفض أن أقوم بملامستها، لذا.

Çok büyük bir hata yapıyor. Ve sen de bunun için birşey yapmayı reddediyorsun.
إنها ترتكب خطأ كبيرا و أنت ترفض أن تفعل شيئا حيال ذلك

Anlamayı reddediyorsun çünkü sevdiğin insanların içinde hep iyiliği, güzelliği arıyorsun.
أنت ترفض أن ترى, لأنك دائما ما تبحث الخير في الناس الذين تحبهم.