Burada oturup sana bakıyorum, senin mantığına göre sen de gerçek değilsin. | Open Subtitles | وانا اراك جالسا هنا لذا حسب منطقك فربما تكون انت غير حقيقي |
Yolun kenarında oturuyor, çocuk felci kampanyalarından birisinin gelişimini izliyordu ve birkaç ay sonra şöyle yazdı: "Bu en kahramanca yabancı yardım." | TED | كان جالسا على جانب الطريق، يشاهد مخيمات التطعيم أثناء إنشائها، بعد عدة أشهر كتب قائلا: هذه هي المساعدات الأجنبية في أوج بطولاتها |
Barda oturuyordum, ve o tatlı yavru yanıma geldi, ve benimle konuşmaya başladı. | Open Subtitles | حسنا، كنت جالسا في حانة وهذا لطيف مهرة القليل يمشي وتبدأ الدردشة لي. |
o gün orada ziyaret için gelmiş bir veli vardı, odanın arka tarafında oturuyordu. | TED | كان هنالك أحد الآباء في زيارة ذالك اليوم، و كان جالسا في خلفية القسم. |
Polis oraya geldiğinde hala arabasının içinde oturmuş, hıçkıra hıçkıra ağlıyormuş. | Open Subtitles | عندما وصلت الشرطة إلى هناك كان لا يزال جالسا هناك ينتحب |
Ve bir gün, White Plains'teki bir restoranda otururken, Nescafe için bazı işler yaptığını düşlemeye başlamak üzereydi. | TED | وفي يوم كان جالسا على العشاء فى مدينة وايت بليينز يحاول الإستغراق في ما يمليه عليه حلم يقظة بمهمة لصالح شركه نيسكافيه |
Sanki bir hayatım varmış gibi. Burada iki saattir oturup taşlarla oynamıyormuşum gibi. | Open Subtitles | اعتقد ان لدي حياة اعني انني لم اكن جالسا هنا |
Son birkaç yıldır burada oturup Katie'nin bir yerlerden dönmesini beklerdik. | Open Subtitles | أنا كنت جالسا هنا ... ... طوال السنوات القليلة الماضية ... |
Uzunca bir süre ağlayarak, ne yaptığını bilmez bir halde oturup kaldım. | Open Subtitles | و أضعت وقتا طويلا هناك جالسا أبكي غير متأكد ماذا أفعل |
Dün akşam sizinle yemek yerken orada oturuyor ve düşünüyordum: | Open Subtitles | عندما كنت أتناول العشاء معكم الليلة الماضية كنت جالسا هناك وكنت أفكر |
Kasanın arkasında elinde magnumla, lrving dede oturuyor. | Open Subtitles | سيكون جراندبا ايرفينج جالسا خلف الجهاز وفي يده مسدس ماجنيوم |
Çalışmama döndğm ve saat 8'de çantalarımı okul minibüsüne taşıdım 8.05'te minibüste oturuyordum. | Open Subtitles | عدت الى مكتب دراستى وأخذت حقائبى الى حافلة المدرسة الصغيرة عند الثامنة وكنت جالسا فى الحافلة عند الـ8: 05 |
Evimde bir kupa kahveyle oturuyordum. | Open Subtitles | ثيودر : كنت جالسا في شقتي ، . اشرب قدحاً من القهوة |
Bunun tamamen güvenli bir iskelet sistemi, güvenli bir roket fırlatılması olarak hatırlıyordu çünkü en düşük teklifle yüz binlerce sterlinden oluşan bir rokette oturuyordu. | TED | كان يتذكر نظام قناطر وإطلاق صاروخ آمن تماما لأنه كان جالسا بصاروخ يزن ما يعادل 50 طن من قوة الدفع مبني من طرف أقل مزايد. |
Uzun siyah bir peruk takmış ve rimelleri akmış bir transseksüelin yanında oturuyordu. | TED | جالسا الى جوار متخنث يلبس باروكة سوداء طويلة والمسكرة تسيل على خديه |
Bu yıldızlar bulutlara oturmuş gökteki iki bürokratı, ve bunlardan isteklerde bulunan ahaliyi temsil ediyordu. | Open Subtitles | بالنسبة لهم هذه النجوم حملت الإله الأعظم عند الصينيين ، أثناء جولته فى السماء جالسا على الغيوم |
Sizi yanyana otururken görmek istemediğimi söyledim. | Open Subtitles | قلت لك اثنين لا أريد أن أراك جالسا بجانبه |
Sundurmasında oturan Texaslı bir senatörü de öldürmüşsün. | Open Subtitles | وكذلك قتلت عضو المجلس في تكساس عندما كان جالسا في بيته |
Tam suyun başında oturarak yediğinde çok daha güzel oluyor. | Open Subtitles | نعلم , انه أفضل عندما تأكله هناك , جالسا على.. الماء |
Bana hoslanmak gibi gelmiyor, oturuyorsun oyle. | Open Subtitles | لا تبدو لي بانك تستمتع بها وأنت جالسا هناك متعكر المزاج |
Haftalardır burada oturuyorum, Kendimi kapana kısılmış hissedene dek, telefona bakıyorum... artık zar zor görebilene dek, beynim uyuşana dek. | Open Subtitles | كنتُ جالسا هنا لأسابيع حتى كدت أن أختنق ...أحدق في الهاتف كنت بالكاد أرى أحدا لدرجة أن عقلي أصيب بالخدر |
Yok, yani, içeri girmeme izin vermedi ama bu koltuğa oturduğunu varsayabiliriz. | Open Subtitles | حسنا ، لا اعني لم استطع الدخول الى هنا ولكن كنت قد حصلت على افتراض انه كان جالسا على الأريكة في نقطة ما |
O zaman neden hapishanenin önünde taksinin içinde oturuyordun? | Open Subtitles | إذاً ماذا كنت تفعل جالسا خارج السجن في سيارة أجرة؟ |
Portland'da bir otel odasında tek başına, arkadaşsız, yalnız başına oturmak... | Open Subtitles | جالسا في غرفة فندق في بورتلاند بمفردك تماما، بلا أصدقاء، وحيدا |
Duvardaki kan sıçramasına ve cesedin konumuna bakılırsa yatağın kenarında oturuyormuş. | Open Subtitles | بالنظر الى الدماء على الجدار ومكان جسده, استطيع ان اقول ان هو كان منتحرنآ جالسا على حافة السرير |
Öğle arası için çıkarsınız parkta oturuyorsunuz ve insanlar etraftadır parkta konuşuyorlardır ve bang birden başka bir mesaj duyarsınız. | Open Subtitles | أنت من النوع الذي تخرج وقت إستراحة غدائك وكنت جالسا في الحديقة وبعض من الناس هناك يتحدث في الحديقة وضجه عاليه |