"جلستِ" - Translation from Arabic to Turkish

    • oturur
        
    • oturup
        
    • oturdun
        
    • Oturmak
        
    • Oturmaz
        
    • oturursan
        
    • oturmuştun
        
    • poz
        
    • oturdunuz
        
    • öylece durdun
        
    Eliot, lütfen Parker'ın yanına oturur musun? Open Subtitles إليوت , هل جلستِ من فضلكِ بجوار باركر ؟
    Sağ ol, anne. Teşekkürler. Artık oturur musun? Open Subtitles شكراً أمي , الآن هلاّ جلستِ من فضلك؟
    Muhtemelen saatlerce bir polis memuru ile oturup benim neye benzediğimi çıkarmışsınız. Open Subtitles لقد جلستِ مع رجال الشرطة، ربما لساعات لترسموا تلك الصورة الشبية لي
    Öyle düşündüğünden eminim zaten. Yoksa tüm öğlen masanda oturup 30 yıllık dosyaları kontrol etmezdin. Open Subtitles بالتأكيد، وإلاّ لما جلستِ إلى مكتبكِ تراجعين ملفات عمرها 30 عاماً طوال المساء
    Beni ziyarete geldiğinde hiç sandalyede oturdun mu? Open Subtitles في كل مرَّة تأتين فيها لمقابلتي هل سبق و أن جلستِ على كرسي؟
    Belki onunla beraber arka koltukta Oturmak istersin? Open Subtitles -هلا جلستِ معها بالخلف بينما أقود؟
    Oturmaz mısınız? Open Subtitles ذلك لطيف جدًا منكِ هلا جلستِ ؟
    Eğer benimle bir yere oturursan, sandviçimin yarısını seninle paylaşırım. Open Subtitles أتعرفين، إن جلستِ معي، سأعطيك نصف الساندويتش
    Yanımda oturmuştun ama ne konuştuğumuzu hiç hatırlamıyorum. Open Subtitles و جلستِ معي، لكن لا أتذكّر عمّا تحدّثنا.
    Şuraya oturur musun lütfen? Open Subtitles هلاّ جلستِ هنا، من فضلكِ؟
    -Bayan, oturur musunuz? Open Subtitles آنستي. هلا جلستِ من فضلكِ
    Gelip sol tarafıma oturur musunuz? Open Subtitles هلا أتيتِ و جلستِ على يسارى؟
    Eğer nehir kenarında oturup, yeterince beklersen düşmanlarının cesetlerinin akıp gittiğini görürsün. Open Subtitles إن جلستِ بجانب ضفة النهر وإنتظرتِ لوقت كافي فسترين جثث أعدائك تطفو عليه
    Geceler boyunca o mutfak masasında oturup stratejiler ürettin. Open Subtitles أنتَ جلستِ على طاولة المطبخ, تخططين كل تلك الليالى.
    Ve doktor öylece oturup konuşmadığını söyledi. Open Subtitles والطبيب قال أنكِ جلستِ وذراعاكِ معقودتان ولم تتحدثي.
    Beni ziyarete geldiğinde hiç sandalyede oturdun mu? Open Subtitles في كل مرَّة تأتين فيها لمقابلتي هل سبق و أن جلستِ على كرسي؟
    O kadar hızlı oturdun ki iyice göremedim. Open Subtitles لقد جلستِ بسرعه لم تسنح لي الفرصة بأن ألقي نظرة جيدة عليه
    İçeri girdin, oturdun, çubuğu aldın, tükürdün yerine koydun ve kahkahalarla o kısmı halletmiş olduk. Open Subtitles دخلتِ أنتِ, ومن ثم جلستِ, وأخرجتما العصا, وبصقتم كلاكما. قمتِ بتسليم العصا, ومن ثم خرجنا ونحن نتضاحك كثيرا
    Belki onunla beraber arka koltukta Oturmak istersin? Open Subtitles -هلا جلستِ معها بالخلف بينما أقود؟
    Oturmak ister misin May? Open Subtitles هلا جلستِ يا (ماي)؟
    - Oturmaz mıydın? - Gerçekten gitmeliyim. Open Subtitles هلا جلستِ من فضلكِ - بالفعل يجب علي الذهاب -
    Kucağımda oturursan daha kolay öğrenebilirsin. Open Subtitles على الأرجح سيكون من السهل أن جلستِ في حضني
    Ama orada olduğunu biliyorum, çünkü doktor dikerken dizime oturmuştun. Open Subtitles لكني اعرف انها هنا لأنكِ جلستِ على ركبتي عندما خاطها الطبيب
    Bir poz verir misin, lütfen? Open Subtitles أوه , هلا جلستِ في مكانكِ بعد اذنك ؟
    Kucağına oturdunuz! Başka ne yaptınız? Open Subtitles جلستِ بحجره، وماذا فعلتما أيضًا؟
    Bu muhteşem bir andı, ama hiç umurumda değilmiş gibi orada öylece durdun. Open Subtitles - كانت هذه لحظة رائعة - وأنتِ جلستِ في مكانكِ كما لو كنتِ لا تأبهين

    Most frequent words and phrases

    Arabic-Turkish: 10k, 20k, more | Turkish-Arabic: 10k, 20k, more