| Ah, kimseyi görecek durumda değil. | Open Subtitles | حالتها لا تسمح لها برؤية أحد هي تحت التخديرِ الثقيل |
| "Seyahat edecek durumda değil. İyileşince onu getireceğim." | Open Subtitles | وقد قرر الطبيب أن حالتها لا تسمح بالسفر الآن |
| Şu an hayati organlarına bakıyorum ve belli ki istikrarlı durumda değil. | Open Subtitles | ، أنا أنظر إلى أعضائها الحيوية و من الواضح أن حالتها لا تستقر |
| Belki karar alma yeteneğini kaybettiğini belgeleyen bir mahkeme kararıyla istemese de tedavi edebiliriz. | Open Subtitles | ربما يمكن أن نحصل على أمر من المحكمة و نطغى على قرارها ندعي أنه حالتها لا تسمح باتخاذ قرار كهذا |
| Belki karar alma yeteneğini kaybettiğini belgeleyen bir mahkeme kararıyla istemese de tedavi edebiliriz. | Open Subtitles | ربما يمكن أن نحصل على أمر من المحكمة ونطغى على قرارها ندعي أن حالتها لا تسمح باتخاذ قرار كهذا |