| kontrol noktasında durduruldu. Okul çantasını taşıyarak Amel otobüsten indirildi | TED | أخذوا حقيبتها الدراسية، وأُجبرت على النزول من الحافلة وقُتلت في الشارع. |
| El çantasını unutmuş da. | Open Subtitles | لقد أتت لمنزلي كي تستخدم الهاتف ونسيّت حقيبتها |
| Yabancı iki adama yakın zamanda çantasında 1,500 sterlin taşıyacağını söylemesi çok sağgörülü bir davranış değil, dostum. | Open Subtitles | أن تخبر شخصين غريبين أنها تحمل ما قيمته ألف وخمسمئة جنية في حقيبتها إنه أمر لا ينبع عن الحصافة يا صديقي |
| Kay'ın giydiği tek şey, tek şey onun sırt çantası. | TED | والشيء الوحيد الذي تحمله "كاي"، الشيء الوحيد، هو حقيبتها فقط. |
| Yeşil lekelere bakın. Kadının dairesindeki çantasından almadıysa nereden aldı? | Open Subtitles | لاحظ البقعة الخضراء, كيف له ان يحصل عليه الا من حقيبتها داخل شقتها ؟ |
| Birisi cüzdanını gasp etmeye çalıştığında kendisini nasıl savunacağını gösterdim. | Open Subtitles | علمتها كيف تدافع عن نفسها لو حاول أحدهم خطف حقيبتها |
| Babası da bisküvi çantasını taşımada çok usta. | Open Subtitles | قام الأب بعمل رائع بحمل حقيبتها من العظام و الحليب |
| Kızın çantasını sürekli karıştırırdı. | Open Subtitles | في مرّات كثيرة كان هاو هاو يفتش في حقيبتها |
| İçinde eşyalarıyla çantasını bulmuşlar. | Open Subtitles | وقالوا أنهم وجدوا حقيبتها مع كل أغراضها فيها |
| Aspen'e gidip çantasını kaybeden kızı bulmak istiyorsun. | Open Subtitles | انت تريد أن تذهب الى آسبن وترى الفتاة التي فقدت حقيبتها |
| Ama Kate Spade marka çantasını gördün mü? Muhteşemdi. | Open Subtitles | لكن هل شاهدتي حقيبتها الكات سبيد انها حقا جميلة |
| Belki çantasında adresi vardır. | Open Subtitles | ربما يكون العنوان مكتوب في ورقة في حقيبتها |
| Sanırım o sopa hala yukarıda, annemin çantasında. | Open Subtitles | لا زالت لديها الهراوة في حقيبتها بالأعلى |
| Bunu çantasında bulduk. Alkaloit zehirlenmesi var. | Open Subtitles | لقد وجدنا هذا في حقيبتها إنها تعاني من تسمم قاعدي |
| O ceketinde bir şey saklayamazdı, çantası da çok küçüktü. | Open Subtitles | لايمكنها أن تُخبئ أغراضاً بمعطفها أو حقيبتها |
| Bu onun çantası. Belki bunun içindedir. | Open Subtitles | هذه هى حقيبتها . ربما وضعت المفتاح بداخلها |
| Ama çantası sabah yanındaydı. | Open Subtitles | ولكنها كانت لديها حقيبتها الظهر هذا الصباح |
| Bu sabah metroda bir kadının çantasından cüzdanını çaldı. | Open Subtitles | سرق محفظة سيدة من حقيبتها في مترو الأنفاق هذا الصباح |
| - Kadın 75 dolarını çalmış. - cüzdanında bulduk. | Open Subtitles | البنت أخذت منه 75 دولار, ولقد وجدناها في حقيبتها |
| Düştüğünde, Çantasının içindekiler çimlere saçılmış. | Open Subtitles | وعندما سقطت، حقيبتها أُفْرِغَتْ على العشب |
| Annenin çantasını bile tarif etti, 9 yaşındayken ona aldığın çanta. | Open Subtitles | ، حتّى أنه وصف حقيبتها . تلك الحقيبة الّتي ابتعتها لها حينما كنتي بالتاسعة |
| çantasındaki belgeleri küçük bir fotoğraf makinesiyle kopyaladı. | Open Subtitles | صورت الوثائق من حقيبتها بآلة تصوير صغيرة |
| Çantasının içinde cüzdanı, kredi kartları ve nakit vardı. | Open Subtitles | وجدنا حقيبتها مع محفظة مليئة بالمال وبطاقات الائتمان |
| Ama hastanede kişisel eşyası olarak sadece çantası vardı, peki Bavulu nerede? | Open Subtitles | لكن المتعلقات الشخصية الوحيدة التي وجدناها في المستشفى كانت حقيبتها فأين أمتعتها ؟ |
| Para üstü verecekmiş gibi yanına gittim ve cüzdanından 200 dolar aşırdım. | Open Subtitles | ذهب أكثر من مثل أنا كان يعطي تغيير لها، أخذت 200 من حقيبتها. |
| Bu onun telefonu. Çantanın içindeydi. Çantayı çaldıktan sonra çaldı, ben de açtım. | Open Subtitles | هذا هاتفها، كان في حقيبتها وكان يرن بعد أن سرقته وأجبت عليه |
| Çünkü konu kadınlar ve paraya geldiğinde demedi demeyin kadının cüzdanına uzanması kadar kukuyu hızla kurutan bir şey yoktur. | Open Subtitles | لأن حين يتعلق الأمر بالنساء والمال سأخبركم الآن لا شيء يفسد المهبل أسرع من امرأة تذهب إلى حقيبتها |
| Belki ölü adamdan çaldığı silah çantasındaydı. | Open Subtitles | ربما المسدس الذي سرقته من الرجل الميت كان في حقيبتها |