HC: Eğer mucize meyveleri ekşi şeyleri alıp, onları tatlı bir hale getiriyorsa, karpuza koyduğumuz başka bir peri tozumuz var ve onu tatlıdan tuzluya dönüştürüyor. | TED | هومارو كانتو : وان كان توت المعجزة يستطيع تحويل المرارة الى حلاوة لدينا هذه الاحجية الأخرى التي نضع فيها البطيخ لكي نحوله من الحلاوة إلى اللذة |
Hatta çiftçiler orada sığırları otlatırdı, çünkü mezar otlarının, sütü daha tatlı yaptığına inanıyorlardı. | TED | حتى المزارعين كانوا يرعون مواشيهم فيها، معتقدين أن أعشاب المقبرة وُجدت لجعل الحليب أكثر حلاوة. |
''Büyük bir çapta olduğu zaman başarı en tatlı olduğu zamandır.'' | TED | "النجاح أكثر حلاوة عندما تصل إليه من خلال نماذج كبيرة الحجم." |
Yok senin kadar tatlısı. | Open Subtitles | "لا يمكن أن يبدو أي شيء أكثر حلاوة" |
Yani , eğer önce tatlılık kavramının var oldugunu düşünürseniz. ve daha sonra tatlı şeyleri sevecek şekilde evrimleştiğimizi düşünürseniz ters düşünmüşsünüz demektir. Bu yanlıştır. İşler tam tersine gerçekleşmiştir. | TED | لذا إذا فكرت أولاً أن هناك حلاوة ثم تطورنا لنحب الحلاوة لقد فهمتوها بالعكس ، أنه ببساطه خطأ، وهي بالعكس تماماً |
Halawa'da beraber yattık. | Open Subtitles | لقد قضينا بعض الوقت في سجن حلاوة الاصلاحي |
Aynı tatlı huysuz mizaçta bir kadın tanımıştım. | Open Subtitles | عرفت امرأة مثل أختك تماماً مثل حلاوة الأنفعال ــــ |
Şimdi de Matamoris'e karşı çıkıyorsunuz ama zafer tatlı olacak. | Open Subtitles | و الآن أنت تواجه ماتاموروس و حيث ستكون حلاوة النصر لا |
Romantik olabilirim ama bence onun nefretiyle mısırlar daha tatlı oluyor. | Open Subtitles | أتعلمي , ربما أكون رومنسياً و لكن اعتقد أن الكراهيه تجعل الذرة طعمه أكثر حلاوة |
Bu olay vakit geçtikçe daha tatlı hal alıyor. | Open Subtitles | يزداد الأمر حلاوة أكثر فأكثر مع كل دقيقه |
Seni tatlı dille yanlarına çekemezlerse hiç tatlı olmayan yöntemlere geçerler. | Open Subtitles | لا يمكنهم إغرائك بالعسل، ولكن يختارون شيء أقل حلاوة |
tatlı aşk ateşinde iki güvercin, değil mi? | Open Subtitles | حمامتان يعيشان في حلاوة حب مشتعل , هاه ؟ |
Bir araba asla çok büyük olamaz, ve bir patates asla çok tatlı olamaz. | Open Subtitles | السيارة لن تكون كبيرة جدًا والحشيش لن يكون أكثر حلاوة |
Ama çok tatlı değil. O kadar tatlılıktan kusabilirsin. | Open Subtitles | ولكن ليست حلاوة مفرطة، فذلك يسبب القيء |
Şekerin kendisinden daha tatlı bir yer biliyorum. | Open Subtitles | أعرف مكان أكثر حلاوة من الحلوى نفسها |
Yeryüzünde ve gökyüzünde daha tatlı bir dil bulamazsın. | Open Subtitles | على الصفحة أو على الملاءة... لن تجد أبدا لسانا أكثر حلاوة |
Tadını daha tatlı yapacak birşeyler bulunabilir. | Open Subtitles | ربما هناك وأبوس]؛ شيء كان يمكن أن تأكل لجعلها أكثر حلاوة. |
Hiç tatlı bir şey içmiş miydi, viski veya konyak gibi? | Open Subtitles | هل سبق و شرب شيئاً أكثر حلاوة ك(الويسكي) أو (الكونياك) ؟ |
Yok senin kadar tatlısı. | Open Subtitles | "لا يمكن أن يبدو أي شيء أكثر حلاوة" |
Canlarını sıksa bile, tatlılık ve güzellik yazacağım. | Open Subtitles | وسوف طباعة فقط حلاوة والضوء، حتى لو كان المملون السراويل قبالة لهم. |
Juru Katsu. Halawa'da yatmış. | Open Subtitles | جورو كاتسو ، خريج سجن حلاوة الاصلاحي |