"دلالة" - Translation from Arabic to Turkish

• işaret
• belirtisi
• iz
• dair
• işareti
• göstergesidir
• göstergesi
• anlamı
• ipucu
• belirti
• işaretse
• gösteren

Buradaki gammaz bir işaret bu kayaların nasıl oluştuğunu gösterir.
هناك دلالة شديدة هنا حيث تُظهر كيف هذه الصخور وُجدت

Teklifimi zayıflık belirtisi olarak algılamış olabilirsin onun için sana iyice anlatayım.
ربما فهمتى أن عرضى دلالة على ضعف لذا دعينى أوضح الأمر تماماً

Sıradan bir ceset değildi. Üzerinde hiçbir iz yoktu.
لم يكن جسماً عـادياً لم يكن هنـاك دلالة على ذلك

Aslında araçta biri olduğuna dair pek de fazla belirti yoktur.
لا توجد هناك في الواقع دلالة أن هناك شخص على متنه.

Tekil kelimelerin telaffuzundaki tempo değişimlerinin depresyonun ciddi bir işareti olduğunu biliyoruz.
كما نعرف أن الكلمات التي تتغيّر فيها وتيرة الصوت دلالة واضحة على الاكتئاب.

Düşünceli ve kibar olmak soyluluğun göstergesidir ve soyluluk en güzel şeydir.
البصيرة و اللباقة دلالة التهذيب والتهذيب أمر ممتاز

Şimdi eğer bu tedavi amaçlı değilse... o zaman bu özel madde bir Rohipnol göstergesi olabilir.
الآن، إذا لم يكن دواء فهو توقيع مخدّر معيّن يمكن أن يكون دلالة لـ روهيبنول

Sistemin dehası şu ki, verilen bir ikili kod diziliminin kendisine ait önceden belirlenmiş bir anlamı yoktur.
عبقرية هذا النظام تكمن في أن تسلسل معين من الاعداد الثنائية ليس له دلالة محددة مسبقًا بحد ذاته.

- İki kaşık, hiç iyiye işaret değil.
ملعقتان.. ليست دلالة جيدة هل انهيتي تحضيرك؟

Dahası, ötücü kuşun tüyleri de müziği işaret eden şeylerden biri.
بلإضافة إلى أن ريش الطائر المُغرد هي دلالة على الموسيقى من ناحية أخرى

Ama eğer bu numaraların neyi işaret ettiğini bulursak biletin gerçek sahibini de bulabiliriz.
ولكن إذا إستطعنا معرفة ما دلالة هذه الأرقام، فقد نكون قادرين على إيجاد مالك التذكرة الحقيقي

Böylesine osuruk kokusu bir şeyin belirtisi olmalı. İçeride bir şeyler bozulmuş olmalı.
إطلاق رائحة كريهة هي دلالة على شيئ خطير يحدث في الداخل

Güzel popolara bakmanın hastalık belirtisi olduğunu düşündünüz.
و ترين أن التمتع بالمؤخرات الجميلة دلالة على مرض؟

Vericisinin bulunmuş olmasına ya da foyasının ortaya çıkmış olduğuna dair hiçbir iz yok.
لا توجد دلالة على أن جهاز إستقباله قد وُجد أو أن هويته تم التعرف عليها

Her yere baktım. Bu adamları öldüren kişiden hiç iz yok.
بحثتبكلمكان، لا يوجد دلالة للمكان الذي دُفنّ بهِ ذلك الرجل.

Ama diğerlerinde anormallik ve hücre iltihabı reaksiyonuna dair bir kanıt yoktu.
لكن دون خلل في الطبقات الأخرى ولا دلالة على تفاعل خلويّ تحريضيّ

Harap olmuş kale bu kaçınılmaz değişimin işareti değil mi?
هل القلاع المحطمة دلالة على التغيرات القادمة ؟

İlişkilerinin dayanak noktasının bir işareti de cinsiyetlerin görünüşte oldukça benzer olmasıdır.
ثمّة دلالة أن هذا هو الأساس لعلاقتهم بأن تلك الأجناس متشابهة بصور عامة في المظهر

Fiyatlar hep yükselir. Sağlam ekonominin göstergesidir bu.
الارتفاع المستمر للأسعار فيها دلالة صحية لحسن الاقتصاد

Böyle her kelimenin üstüne basa basa inkâr etmeniz küçümseyerek kandırmaya çalıştığınızın bir göstergesi, doktor.
هذا النوع من الإنكار التأكيدي، مع الضغط على مخارج كلّ كلمة. دلالة على الخداع المُتنازل، أيّها الطبيب.

Belki de yıldızların başka bir anlamı vardır.
ربما كانت هناك دلالة للنجوم بشكل آخر ما.

Nereye ve ne zaman ineceklerine dair ipucu veriyor mu? - Hayır ama...
هل تعطينا أي دلالة كأين يستم الهبوط أو متي؟

Eğer bugün gördüğümüz şey bir işaretse, büyük güçleri var demektir.
إنه محق إذا ما كان ما شاهدناه الليلة دلالة على امتلاكهم قوة عظيمة

Ama onlardan aldığı zevkin arttığını gösteren bir belirti yok.
لكن لا توجد دلالة أنه يستمد متعة إضافية منهم