Şu an muhtemelen koltuğa kimonosuyla uzanmış beni düşünürken, kendisiyle oynuyordur. | Open Subtitles | على الأرجح أنها جالسة على الأريكة في ثوبها الفضفاض تفكر بي تعمل بعض التمارين الرياضية. |
Yok, yani, içeri girmeme izin vermedi ama bu koltuğa oturduğunu varsayabiliriz. | Open Subtitles | حسنا ، لا اعني لم استطع الدخول الى هنا ولكن كنت قد حصلت على افتراض انه كان جالسا على الأريكة في نقطة ما |
Dönme ihtimaline karşılık, koltuğa mayın yerleştirmeleri! | Open Subtitles | وضع لغم على الأريكة في حالة عُدتي |
koltukta otururken takvimimi düzenliyordum. | TED | أحدّث جدولي خلال جلوسي على الأريكة في الصالة |
Tek sayılı gecelerde koltukta o yatıyor çift sayılarda da ben. | Open Subtitles | اذن فستحصل هي على الأريكة في الليالي ذات الأرقام الفردية و انا سأحصل على السرير في الليالي ذات الأرقام الزوجية |
Sonra bir gece, çok uzun zaman sonra değil yine koltukta zil zurna sarhoş halde uyuyakaldı sigarası da ağzından sarkıyordu. | Open Subtitles | ثم ليلة واحدة، وبعد فترة ليست طويلة جدا، سقط نائما على الأريكة في حالة سكر بوصفها الظربان، أن السجائر شنقا من فمه. |
Misafir odasındaki koltukta uyudu. | Open Subtitles | لقد انتهى به الأمر نائماً على الأريكة في غرفة الضيوف |
Eve gelip salondaki koltukta uykuya dalmıştım. | Open Subtitles | جئتُ إلى البيت، غفوّت على الأريكة في غرفة المعيشة. إستيقظت... |
Mutfaktaki koltukta olacağım. | Open Subtitles | على الأريكة في المطبخ. |
Andrew Borden'ın cesedini oturma odasındaki koltukta bulmuşlar. | Open Subtitles | (هناك حيث وجدوا (أندرو بوردن ملقى على الأريكة في غرفة الجلوس |