Ama senin YouTube videonu gördüm Sue ve şimdi şarkıyı kurtarmanın vakti geldiğini anladım ve bir ihtimalle seni de. | Open Subtitles | لكنني شاهدت مشهدك على اليوتيوب يا سو و لقد أدركت أنه الآن قد حان الوقت لإنقاذه , وربما تكونين أنتي |
Sırt sıvazlamalar, kaplumbağa ve kuşların arkadaş olduğu YouTube videoları... | Open Subtitles | تدليك ظهر، فيديو على اليوتيوب لبداية صداقة سلحفاة و عصفور |
Güzellik kremi kullanıyorum... ..içiyorum ve YouTube'da dans ediyorum, demiş. | Open Subtitles | فقالت لها لأنى أستعمل كريم الجمال وأشرب وأرقص على اليوتيوب |
Tek bir yanlış hareketle, YouTube'ta 10 milyon izlenme alırız. | Open Subtitles | حركة خاطئة واحدة، وسيكون لدينا عشرة مليون مشاهدة على اليوتيوب |
Tek bir yanlış hareketle, YouTube'ta 10 milyon izlenme alırız. | Open Subtitles | حركة خاطئة واحدة، وسيكون لدينا عشرة مليون مشاهدة على اليوتيوب |
Sonra, bir buçuk yıl önce bu videoyu YouTube'a koyduk. | TED | و بعد ذلك نشرنا الفيديو على اليوتيوب قبل حوالي عام ونصف |
Ayrıca şu anda YouTube üzerinde 36.000 izleyicisi bulunan kendi haber ağlarına da sahipler. | TED | لديهم كذلك شبكة أخبارهم الخاصة على اليوتيوب ب 36,000 مشاهد لحد الآن. |
YouTube, bunu YouTube'a koyuyorlar." | TED | يوتيوب؟ ، إنهم يضعون حديثي على اليوتيوب. |
Ve ben boş zamanımın çoğunu YouTube'a koyduğum bilim videolarını yapmaya harcıyorum. | TED | و أنا نفسي أقضي معظم وقت فراغي اعمل مثل هذه الفيديوهات العلمية و احملها على اليوتيوب. |
Bundan dolayı sürdüm. YouTube'da video paylaştım. | TED | ولذا قمت انا بالقيادة. ولقد حمّلت فيديو لقيادتي على اليوتيوب. |
Umarım bunun için yapıyorlardır çünkü YouTube'da reklamdan gelir elde etmenin daha kolay yolları var. | TED | آمل أن هذا ما يفعلونه لأجل ذلك، لأن هناك طرق أسهل للحصول على عائدات الإعلانات على اليوتيوب. |
YouTube'da gerçekten sevilen bir diğer şey daha var. | TED | وهنا شيء آخر خطير بالفعل على الأطفال على اليوتيوب. |
2011'e geri dönersek, Brent bir grup yürüyüşçünün YouTube videosunda bu mağaralardan birinin girişini rastgele bulduklarını gördü. | TED | سنة 2011، شاهد برينت فيديو على اليوتيوب لمجموعة من المتسلّقين الذين وجدوا أنفسهم بالصدفة قرب مدخل إحدى هذه الكهوف. |
Bu yüzden, kendisinin bir videosunu çekiyor. YouTube'a gönderiyor ve insanlara bir yorum yazmalarını rica ediyor: "Ben tatlı mıyım yoksa çirkin mi?" | TED | لذلك تصور فيديو لنفسها و تضعه على اليوتيوب و تسأل الناس و تطلب منهم أن يكتبوا تعليق "هل أنا جميلة أم قبيحة ؟" |
YouTube'da ne kadar zaman geçirdiğinizi bilmiyorum. | TED | لا أعلم كم من الوقت تمضونه على اليوتيوب |
Ben de YouTube videoları çekmeye karar verdim. | TED | لذا قررت أن أبدأ بعمل بعض الفيديوهات على اليوتيوب. |
Bu, bir milyon görüntülemeyi ve bu görüntülemelerin kazandırdığı 166 dolarlık reklam kazancını gösteren 28 günlük YouTube tablomun gerçek bir resmi. | TED | هذه لقطة لحسابي على اليوتيوب منذ 28 يوم تظهر مليون مشاهدة و 166 دولار جنيتها من الإعلانات من خلال هذه المشاهدات. |
YouTube üzerinde 220 bin aboneleri var. | TED | لديهم أكثر من 220 الف متابع على اليوتيوب. |
Yuttho, YouTube videoları oluşturuyor ve oyunu oynuyor. | TED | قام يوتو بعمل فيديوهات على اليوتيوب ولعب اللعبة. |
Buradaki kadınların bir kısmı ne demek istediğimi anlıyorlardır. YouTube'da hamilelik testi reklamlarını bin kere sonuna kadar izlediyseniz, | TED | بعض النساء هنا ستفهمن عما أتحدث إذا شاهدتن إعلانات الحمل على اليوتيوب لآلاف المرات، |