Çünkü Sehpanın üzerinde... kızın deri hücrelerini bulduk. | Open Subtitles | بسبب خلايا جسدها الموجودة على طاولة القهوة |
Ben küçük bir kızken giriş kapısından birkaç adım ötedeki oturma odamızda, Sehpanın üzerinde bir kitap dururdu. | TED | حسناً! عندما كنتُ فتاةً صغيرة كان هنالك كتاب موضوع على طاولة القهوة بغرفة المعيشة فقط على بٌعد خطوات من باب منزلنا |
Masanın üstünde duruyor. Çok saçma bir iş. | Open Subtitles | -لقد كان موجود على طاولة القهوة خاصتي إنه لشيء غبي |
Annem de okumadı. Yeni kahve sehpasının üzerinde güzel duruyor. | Open Subtitles | حتى امي لم تفعل , لكن الكتاب يبدو جميلاً على طاولة القهوة الخاصة بها |
Ona kaldırmasını söylediğim de ise onu şekerle doldurup sehpaya koymuş. | Open Subtitles | ثم, عندما أخبرته أن يتخلص منه ملأه بالحلوى و وضعه على طاولة القهوة |
Birisi bir şeyi sehpanın üzerine bırakmışsa bunu herkes alabilir demek. | Open Subtitles | حسنا عندما يترك شخص ما شيء على طاولة القهوة هذا يعني بأنه للجميع |
Sehpanın üzerinde kurumuş kan var. | Open Subtitles | هل دماء جافّة على طاولة القهوة |
- Sehpanın üzerinde duruyordu. | Open Subtitles | حسنا لقد كانت على طاولة القهوة |
Jenny almış, Sehpanın üzerinde de o sayfa açık kalmış. | Open Subtitles | لقد اشترتها (جيني)، وصدف أن فتحت على تلك الصفحة على طاولة القهوة. |
Sehpanın üzerinde yemedim. | Open Subtitles | لم آكل على طاولة القهوة. |
Masanın üstünde. | Open Subtitles | إنه على طاولة القهوة |
Ve son olarak da, pek çok emeklinin aksine, Molloy' un kahve sehpasının üzerinde dünyanın en büyük kübik zirkonyası duruyor. | Open Subtitles | وأخيراً (ملوي) بعكس كبار السن الآخرين لديه أكبر ألماسة على طاولة القهوة الخاصة به |
Bece o bacağını Dr. Whitcomb ofisindeki sehpaya çarptı. | Open Subtitles | اعتقد انه ضرب ساقه على طاولة القهوة في مكتب الدكتور تكومب. |
Ama sehpanın üzerine çıkıp "Margaritaville" şarkısını söylerken? | Open Subtitles | عندما قفزت على طاولة القهوة .. وغنّيت "مارغريتا فيل"؟ |