Keşke bir sürü yiyecek vaktim olsaydı ama geç kaldım canım. | Open Subtitles | يا ليتني كان لدي الوقت لأكلها كلها لكنني متأخر يا عزيزتي. |
Böylece eğer beni evden kovarlarsa, yiyecek kek olacaktı. | Open Subtitles | اكتشفت أنهم لو طرداني من المنزل على الأقل هنالك كيكة لأكلها. |
Burada kilitli tutuyorum çünkü çoğu insan yiyecek için onları kaçırıyor. | Open Subtitles | يجب أن أبقي هذه الحيوانات هنا لمعظم الوقت لأنّ النّاس تأخذها لأكلها |
Şu gördüğün adam aile fertlerini yemek masasında bir araya getirmeyi bile başaramadı. | Open Subtitles | هذا الرجل لا يستطيع حتى أن يحصل لعائلته على وجبة عشاء لأكلها سوياً |
Şu güzel bifteğin tadına bir bak. yemek zorunda değilsin. | Open Subtitles | خذى قطعة اللحم الذيذة هذه لستِ مضطرة لأكلها |
Mahsulü yemek dışında ne yapabilirler? | Open Subtitles | ،إضافة لأكلها المحاصيل ماذا يمكنها أن تفعل ؟ |
200 dolarlık yemek var ve yiyecek müşteri yok. | Open Subtitles | تلك الفطائر الدنيماركية بيقيمة 200 دولار ولا يوجد هناك نُزلاء لأكلها |
Sadece belirli zamanlarda yeni kabuklara ve yiyecek bir sürü ruha ihtiyacımız olacak. | Open Subtitles | نحن نحتاج فقط إلى أوعية من وقت لأخر والكثير من الأرواح لأكلها |
- Malesef hepsini tek başına yemek zorundasın. | Open Subtitles | من المؤسف بأنك ستضطرين لأكلها لوحدك الآن |
41 peynirli sandviç, bir oturuşta yemek için oldukça fazla, değil mi? | Open Subtitles | هذا كثير من ساندويتشات الجبن لأكلها في مكان واحد41؟ |
Bu dilimleri kendim yemek için aldım. | Open Subtitles | حصلت على هذه الشرائح إذا فهي لي لأكلها |
Eğer beğenmediysen yemek zorunda değilsin ... | Open Subtitles | -حسنا لست مضطرة لأكلها لو ... .. -كلا , إنها جيدة |
Caroline'ın hepsini yemek gibi bir planı var sanki. | Open Subtitles | يبدو أن (كارولاين) لديها خطة لأكلها جميعاً. |