Bence o tüm hayatı boyunca senin ne hissettiğinin, ne düşündüğünün ve seni mutlu etmek için neler yapabileceğinin farkındaydı. | Open Subtitles | ...تعلم، أظن أنها طوال حياتها كانت مدركة بوجودك كيف تشعر وكيف تفكّر وما الذي يمكنها فعله لإسعادك |
Bir şeyler yanlış gitti ama onlar mutlu etmek için tasarlanmıştır. | Open Subtitles | حدث خطأ ما، لكنها كانت مُصممة لإسعادك |
Ama biz seni mutlu etmek için buradayız, Terry. | Open Subtitles | لكن، نحن هنا لإسعادك يا تيري. |
Seni mutlu etmek istedim. | Open Subtitles | أردت فقط أن أفعل شيئاً لإسعادك |
Bu iş, inanılmaz bir fırsat. Sizi memnun etmek için elimden geleni yapacağım. | Open Subtitles | أنها تبدو فرصة رائعة سوف أبذل جهدى لإسعادك |
Seni memnun etmenin, benimle gurur duymanı sağlamanın... bir yolunu bulmak için tanrılara yalvardım. | Open Subtitles | لقد دعوت الآلهه بحثاً عن طريقة لإسعادك ولجعلك فخوراً |
Eğer öyleyse ve bunu sadece seni mutlu etmek için söylüyorum belki de gardiyan Jess Timmons'ı hapisten tanıdığı için onu tutmuştur. | Open Subtitles | إذا كان حارساً، وأنا أقول (إذا) لإسعادك ربما قد استأجر (جيس تيمونز) لأخذها لأنّه كان يعرف تيمونز) من الداخل) |
"İşte sizi mutlu etmek için küçük bir şey. | Open Subtitles | "تفضلي شيئاً لإسعادك قليلاً |
"Seni mutlu etmek için ufak bir şey. | Open Subtitles | "تفضلي شيئاً لإسعادك قليلاً |
Çünkü eğer görseydiniz sizi memnun etmek için Mike'ın sevdiği her şeyden vazgeçtiğini de anlardınız. | Open Subtitles | لأنك اذا رأيته ستلاحظ أن مايك سيلقي كل شئ يحبه بعيدا فقط لإسعادك |
Seni memnun etmenin, benimle gurur duymanı sağlamanın... bir yolunu bulmak için tanrılara yalvardım. | Open Subtitles | لقد دعوت الآلهه بحثاً عن طريقة لإسعادك ولجعلك فخوراً |