| Katilin güneşe alerjisi vardı ve reçeteli güneş kremi kullanıyordu. | Open Subtitles | القاتل لديه حساسية من الشمس ويستخدم وصفة طبية مضادة للشمس |
| İcadım, güneş'in bedava enerjisini yoğunlaştırarak onu mekanik harekete çevirir. | Open Subtitles | يُركزُّ إختراعي الطاقة المجانية للشمس و يحولها إلى حركةٍ ميكانيكية. |
| Gök takvimi bugünün sonunda bir güneş tutulması olacağını söylüyor. | Open Subtitles | الرزنامة النجميّة تؤكد، بأنه سيكون هنالك كسوف للشمس بنهاية اليوم. |
| Bütün dünya gönül verip geceye, Tapmayacaktır artık muhteşem güneşe. | Open Subtitles | حتى أن الكل سيقع في حب الليل ولن يلتفت للشمس |
| Vücudumuzda tek bir atom yok, güneşin ocaklarında da dövülmedi. | Open Subtitles | لا توجد ذرة في جسدنا.. ليس للشمس دور في وجودها |
| Bu çillere güneş lekeleri deniyor ve bunlar güneşin manyetik alanının göstergelerinden sadece bir tanesi. | TED | هذا النمش يسمى بقعا شمسية، وهي فقط إحدى مظاهر الحقل المغناطيسي للشمس. |
| Saturn'ün diğer tarafından görülen tam bir güneş tutulması. | TED | إنها كسوف كلي للشمس مأخوذه من الجانب الآخر لزحل. |
| Kümelenmiş yıldızlar galaksiye açıldığında Sedna'nın yörüngesi güneş'in bu en eski tarihine yönelik bir fosil kaydı olabilirdi. | TED | وحين تبدّد عنقود النجوم هذا في المجرة، ربما بقيَ مدار سِدنا كسجل أحفوري لهذا التاريخ السحيق للشمس. |
| En küçük atomaltı parçacığı kadar ufak olabilir veya güneş'in kütlesinin 100 katı büyüklüğünde olabilir. | TED | قد يكون جزيء المادة المظلمة صغيرًا كأصغر الجزيئات دون الذرية، أو قد يكون بكبر مئة كتلة للشمس. |
| Ve biz güneş'in atmosferindeki altın bileşimini ölçmek için bu zayıf çizgiden faydalanıyoruz. | TED | نقوم بإستخدام هذه الخاصية الضعيفة لقياس تكوين الذهب في الغلاف الجوي للشمس |
| Zengin, güneş dostu yağlarıyla güneşle birlikte teninizde erir. | Open Subtitles | االغنيمة. الزيوت المحبة للشمس تذوب على بشرتك مع الشمس. |
| Az önce güneş kremi sürdüm, biraz beklemek... | Open Subtitles | أنا لسة حاططت بعض من المسنحضر الاسمر للشمس. وأُحاولُ إِمْتِصاص البعضِ |
| Bu insanlar güneş'e, Ay'a ve yıldızları incelemeye çok vakit harcamışlar. | Open Subtitles | أعطى هؤلاء الناس الكثير من الإهتمام للشمس والقمر والنجوم |
| güneşe bakan tarafı sıcak ve diğer tarafı ise daha soğuk. | TED | فالوجه المواجه للشمس أدفأ, و الوجه البعيد أبرد. |
| Bu ters çevrilmiş biçim ilkbahar ve yaz mevsimlerinde güneşe maruz kalan yüzey alanını azaltıyor. | TED | الشكل المقلوب يقلل من كمية المساحة المكشوفة للشمس في فصلي الربيع والصيف. |
| Bu hiç güneşe çıkmamış kayayı aldım, ve onu bir fotografik plakanın üzerine yerleştirdim. | Open Subtitles | أخذت هذه الصخرة، التي لم تتعرض للشمس ووضعها على لوحة فوتوغرافية. |
| Eğer kaybolursanız unutmayın, güneşe bakarak her zaman doğuyu bulursunuz. Botunuzun içine bir tutam adaçayı koyun ve ödülünüz, tüm gün sürecek güzel bir koku olsun. | Open Subtitles | إذا تهتوا تذكروا ، يمكنكم دائماً معرفة الشرق بالنظر مباشرة للشمس |
| Ve her zaman güneşi çok sevdiğini söyleyen Leydi Boynton orada güneşin altında kavrularak ölüyor ve hiçbir şey söyleyemiyordu. | Open Subtitles | والسيدة بوينتون ، التي أعلنت بنفسها إنها محبة للشمس كانت الان تحمص حتى الموت و لم تستطع أن تنبس بشفة |
| Sadece tamamıyla örtülmüş bu durumdayken güneşin saklı harikası ortaya çıkmaktadır. | Open Subtitles | والآن فقط ، وخلال هذا كله , كُشفت الأعجوبة الخفية للشمس |
| Gelemem, cildimi güneşin etkilerine karşı koruyan bir tedavi alıyorum. | Open Subtitles | لا أستطيع ، أنا آخذ دواءً يجعل جلدي حساساً للشمس |
| Bir savaşçı, güneşte atılmış bir ok kadar hızla ve dosdoğru sana geliyor. | Open Subtitles | جاء لك محارب مسرعاً ومباشرة مثل السهم المنطلق للشمس |
| güneşin gezegenlerin çok ötesine uzanan bir alanı var. ve dünyanın manyetik alanı bizi güneşten koruyor. | TED | للشمس مجال هائل يمتد الى ابعد من الكواكب. والحقل المغناطيسي للأرض يحمينا من الشمس. |