Hayır, orada değil. Yatak odasında da yok. | Open Subtitles | كلّا, ليس هُناك ولا في غرفة النوم أيضاً. |
Silahlar orada değil. | Open Subtitles | المسدس ليس هُناك. |
Önceden söylemedim çünkü yapabileceğiniz hiçbir şey yoktu. | Open Subtitles | لم أخبركم من قبل لأنّ ليس هُناك ما تستطيعان فعله. |
Geçen gece hortumun oluşacağını bilmemizin hiçbir yolu yoktu. | Open Subtitles | ليس هُناك وسيلة بمقدورنا أن .نعرف ذلك الإعصار سيضرب |
İçeride kadın falan yok. - İçeride kadın varsa diye söylemiştim. | Open Subtitles | ـ ليس هُناك إمرأة معيّ .. ـ أنا فقط أقول، إن كانت هُناك إمرأة معك |
Hey, bir erkeğin hayatını yaşayıp düşünmeden hareket etmesinde yanlış bir şey yok. | Open Subtitles | مهلاً ليس هُناك خطب برجل يُحبذ التمهل و ألاّ يتصرف بتهور |
Test sonuçları omurilikte bir hasar olmadığını ve ciğer haricinde bir iç yaralanma olmadığını gösteriyor. | Open Subtitles | نتائج الفحُوصات اظهرت انهُ ليس هُناك ضرر في الحبل الشوكي او اصابات داخلية خلف الرئة |
Zombi diye bir şey yoktur; bu sadece batıl inanç. | Open Subtitles | ليس هُناك شيء يُسمى"بالأموات الأحياء" إنّها مُعتقد خرافيّ لدى تلك الجزيرة فحسب |
Uzun boylu orada değil. | Open Subtitles | الفتى الطويل" ليس هُناك" |
- O, orada değil. | Open Subtitles | -إنهُ ليس هُناك . |
orada değil. | Open Subtitles | ليس هُناك |
orada değil. | Open Subtitles | إنه ليس هُناك |
Buzdolabında kan izi yoktu, bu da demek oluyor ki, herhangi biryerde vurulmuş olabilir. | Open Subtitles | ليس هُناك دماءٌ متبعثرة بالثلاجة ربما قتل هذا الرجل بمكانٌ اَخر |
Çünkü çevreme baktım ve fark ettim ki hayatımda isteyebileceğim hiç kimse yoktu. | Open Subtitles | لأنّي نظرتُ بالأرجاء وأدركتُ... أنّه ليس هُناك شخص واحد. يحيا بطريقة قد أرغب بها لنفسي. |
Kurtulan yoktu! Kazayı görmedin mi? | Open Subtitles | ليس هُناك ناجين أرأيتِ ذلك الحادث؟ |
- Sarı kutu var ama içinde düğme falan yok. | Open Subtitles | هُناك صندوق أصفر، لكن ليس هُناك أيّ مُحوّلة داخله. |
Kusura bakmayın, ama kasa falan yok. | Open Subtitles | آسف, ولكن ليس هُناك أية خزينة. |
İlgileri, arkadaşları, yani burada şüpheli hiçbir şey yok. | Open Subtitles | إهتماماته، أصدقائه، أعني، ليس هُناك ما يُريب |
Adli Tıp'ın kurbanın midesinde deniz tuzu olmadığını söylediğini hatırlamıyor musun? | Open Subtitles | أتذكر؟ , الطبيب الشرعي قال ليس هُناك ماء من البحر في معدة الضحيّة |
Ofisimde terfi diye bir şey yoktur. Ayrıca çok sıkı çalışırız. | Open Subtitles | ليس هُناك وسيلة للتملّق في مكتبي. |
Dövüş yoksa, para yok, bilet yok. Üç şekilde de söyleyebilirsin: | Open Subtitles | ليس هُناك قتال، مال، و تذاكر، هُناك ثلاثةإحتمالاتعليكترتيبها: |