- Baban sana çarpan adamı ona arattırıyor. Yani yalnız değil. | Open Subtitles | جعله والدكِ يبحث عن الرجل الذي صدمكِ، لذا فهو ليس وحيداً. |
- Gördüm. Zanlı evde ve yalnız değil. | Open Subtitles | نعم المشتبه به في المنزل و هو ليس وحيداً. |
Güneş sistemimiz, sekiz büyük gezegeni ile yalnız değil. | Open Subtitles | نظامنا الشمسي مع كواكبه الثمانية الرئيسية ليس وحيداً |
Baksana, yalnız değil. | Open Subtitles | أتعرفين "شيتا"؟ أراهن أنه ليس وحيداً على الإطلاق |
Bunu yapabilen bir Celestine dünyada yalnız değildir. | Open Subtitles | من يستطيع فعل ذلك ليس وحيداً يا سيلستين |
Varınca yalnız olmadığını görüyor. Bir adam var... | Open Subtitles | ثم وجد أنه ليس وحيداً,هناك رجلاً آخر كان خناك |
Ama o, bu yamaçta yalnız değil. | Open Subtitles | لكنه ليس وحيداً على هذا السّفح. |
Evet. yalnız değil. Bir köpeği var. | Open Subtitles | أجل, هو ليس وحيداً, هو يملك كلباً |
Yutması biraz zor olabilir ama Jeffries inancında yalnız değil. | Open Subtitles | قد يكون الذي سمعتموه صعب التصديق لكن ((جيفري)) ليس وحيداً بهذا |
yalnız değil, ölü o. | Open Subtitles | ليس وحيداً, إنه ميت |
Ama yalnız değil. | Open Subtitles | ولكنّه ليس وحيداً. |
Artık yalnız değil. | Open Subtitles | انه ليس وحيداً بعد الآن |
Ama güneş kuşu yalnız değil. | Open Subtitles | لكن طير التمير ليس وحيداً |
Ama tilki de yalnız değil. | Open Subtitles | ولكن الثعلب ليس وحيداً |
Dostum! yalnız değil. Axton geldi. | Open Subtitles | يا رجل إنه ليس وحيداً (أكستون) ظهر للتو |
Ross, yalnız değil. | Open Subtitles | ليس وحيداً. |
yalnız değil. | Open Subtitles | ليس وحيداً |
yalnız değil! | Open Subtitles | ليس وحيداً. |
Will yalnız değil. | Open Subtitles | ويل) ليس وحيداً) |
Belki de Bay Talbot yalnız değildir. | Open Subtitles | ربما السيد (تالبوت) ليس وحيداً |
Kepler, bize can veren gezegenimizin yalnız olmadığını kanıtladı. | Open Subtitles | أثبت كيبلر أن كوكبنا المانح للحياة ليس وحيداً... |