Tam tersine, yani, olası tüm gelecekleri kontrol etme dürtüsü, zekanınkinden daha temel bir ilke, genel anlamda zeka aslında doğrudan bu tür kontrol düşkünlüğünden doğabilir, tersinden ziyade. | TED | إنه تماماً العكس، أن النزعة للسيطرة على كل الأزمنة المستقبلية الواردة هي مبدأ أساسي أكثر من مبدأ الذكاء، أن نواحي الذكاء العامة يمكن في الحقيقة أن تنبعث مباشرة من السيطرة، بدلاً من أن يكون الأمر بالعكس. |
Yerli halkların hukuki sistemlerinin temelini oluşturan bir ilke, insan dışındaki ilişkilerimizin de canlı ve hukukumuz altına korunuyor olduğuna dair anlayışımızdır. | TED | في نظامنا القانوني (نحن السكان الأصليين) لدينا مبدأ أساسي لفهم العلاقات مع غير البشر. ككائن حيّ ومحمي تحت قوانيننا. |
Bence bu çok güzel temel bir prensip, refah konusunu tutundurmaya çalışan tüm ülke grupları için. | TED | أعتقد أن ذلك مبدأ أساسي وجيد لأي مجموعة من الدول تركز على تعزيز الرفاهية |
Ve bizim aşırı yardımımız, aşırı korumamız, aşırı yönlendirmemiz ve el tutmalarımızla çocuklarımızı öz-yeterlilik geliştirme şansından mahrum ediyoruz, ki bu insan psikolojisinin gerçekten temel bir akidesi ve her alkışladığımızda elde ettikleri kendine güvenden kat kat daha önemli. | TED | ومن خلال مساعدتنا المبالغ فيها وحمايتنا الزائدة وتوجيهنا الزائد وأخذنا بأيديهم، فنحن نحرم أطفالنا من فرصة بناء الكفاءة الذاتية، التي هي مبدأ أساسي من النفس البشرية، أهم بكثير من احترام الذات الذي يكسبونه كلما امتدحناهم. |