Parçalı, geçici görüntüleri bir araya getiriyordum, bilinçli olarak ipuçlarını inceliyor, hiçbir şey görmeyene dek, dağınık dürbünün içerisinde bir mantık arıyordum. | TED | جمعت صورا مبعثرة ، صورا عابرة، حللت الدلائل بوعي بحثت عن بعض المنطق في مشهدي المتداعي حتى لم أعد أرى شيئا أبداً. |
Bu bilgi çok dağınık olduğu için üzgünüm. | Open Subtitles | أنا آسفة لأن المعلومات مبعثرة بهذا الشكل |
Avluya saçılmış halde bulunan elbiseler ve ayakkabılar görmüşler. | Open Subtitles | شاهدوا ملابس وأحذية مبعثرة في فناء القلعة |
Buraya saçılmış kemik parçaları var. | Open Subtitles | . ليس لها . هنالك قطع عظام أخرى مبعثرة هنا |
Hayatım son zamanlarda o kadar dağılmış durumda ki iyi giden tek şey ilişkimiz. | Open Subtitles | أشعر وكأن حياتي مبعثرة مؤخراً أنت الشيئ الوحيد الجيد الذي حصلت عليه |
Kökenlerin özel bir yerde mi yoksa bu çorak çöplüğe dağılmış bir halde mi? | Open Subtitles | هل جذورك في موقع معين؟ أم أنها مبعثرة حول هذه الأرض المقفرّة القاحلة؟ |
Birlikleri tüm şehre yayılmış durumda ve askerleri, yağmacıları tutuklamakla meşgul. | Open Subtitles | ريثما أقسام جيشه مبعثرة عبر المدينة وجنوده منشغلون بالقبض على اللصوص. |
Güneyde, komünist bedenler ortalığa dağılmıştır. | Open Subtitles | جنوبا من ذلك , لا شيء سوى جثث الشيوعيين مبعثرة في كل مكان |
Ve çantaların neden misafir odasında dağınık halde duruyor? | Open Subtitles | ولما حقائبك مبعثرة في جميع أنحاء غرفة الضيوف؟ |
Yerde bir yatak görür, birkaç ucuz giysi, mühimmat kutusu ve dağınık kağıtlar. | Open Subtitles | يرى فرشاً على الأرض, بعض الملابس الرثّة, وصندوق ذخيرة, وصُحفاً مبعثرة بالأرجاء. |
Burada bazı yerleri tercüme edilmiş ama sadece dağınık yazılmış notlar var. | Open Subtitles | -يعنف في الجحيم" " ثمة ترجمة هنا لكنها مجرد ملاحظات مكتوبة مبعثرة |
Fakat bu yalancıların ağızlarından ne duyarsanız duyun, biz tek bir insanız tek bir kaderi ve ortak bir düşmanı olan ve kalplerimizin paramparça olduğunu görmek beni gerçekten geriyor, zihinlerimiz çok dağınık, egomuz kolayca pohpohlanıyor. | TED | ولكن بغض النظر عن ما تسمعه من أفواه هؤلاء الكاذبين، نحن شعب واحد مع مصير واحد وعدو مشترك، هذا هو السبب الحقيقي الذي يجهدني عندما أرى قلوبنا ممزقة، وعقولنا مبعثرة جدًا، ونرضي غرورنا بالإطراء. |
Sadece her yere saçılmış keşiş cüppeleri vardı. | Open Subtitles | كل ما تبقى ملابس الرهبان مبعثرة في الأنحاء |
Bu etrafa saçılmış iç çamaşırlarını almıyorum. | Open Subtitles | أنا لا أريد أن تكون ملابسك الداخلية مبعثرة في أنحاء المكان. |
Kıyafetler aşırı basınçtan dolayı etrafa saçılmış. | Open Subtitles | البدل الفضائية مبعثرة هنا و هناك بسبب الضغط |
Birinin eline kelimeleri etrafa saçılmış bir mektup geçerse bu seni düşündürmeli. | Open Subtitles | إذا صلت رسالة لأحدهم والأحرف مبعثرة... من المفترض أن تجعله يفكر. |
Açık bavul yok, etrafa dağılmış elbiseler yok. | Open Subtitles | وااو لا حقيبةَ مفتوحةَ لا ملابسَ مبعثرة في جميع أنحاء غرفة الجلوس |
Birçok cisim yerlere dağılmış. Burda yerde yatan ölü bir isyancı var. | Open Subtitles | الكثير من الأشياء مبعثرة في كل مكان، وهناك جثة أحد المتمردين ملقاة هنا |
Bunlar yarışmanın engelleri ve oyun alanına onlarcası dağılmış durumda. | Open Subtitles | إنهم تحديات للبقاء والعشرات منهم... مبعثرة في منطقة اللعب |
Mike'ın buluşu gösteriyor ki DNA'nın yapıtaşları galaksinin her yerine dağılmış olabilir, yani DNA yalnızca Dünya'daki yaşamın kaynağı olamayabilir, aynı zamanda, dünya dışı yaşamında. | Open Subtitles | يدل على أن بناء كتل الحمض النووي يمكن أن تكون مبعثرة في جميع أنحاء المجرة, ذلك ان الحمض النووي قد يكون الأساس ليس فقط للحياة على الأرض |
Orman boyunca yayılmış parçalarımızı bulacaklar. | Open Subtitles | سوف يجدون قطع مننا فقط مبعثرة في ارض الغابة. |
Filistin'n batı kıyılarına doğru yayılmış olanlar, | Open Subtitles | مبعثرة خلال تلال اراضي الضفة الغربية |
Demiryolunda bulunan kişimizin kemikleri muhtemelen sanayi bölgesine dağılmıştır. | Open Subtitles | إذن عظام مجهولة السكة على الأرجح ..مبعثرة بأنحاء منطقة صناعية |