Hızla seyreden yalnız bir gemi. Aydınlıkta hiç şansımız yok. | Open Subtitles | سفينة منعزلة تسافر بسرعة كبيرة ليس لدينا فرصة فى ذلك |
Ekip, bu yunusların yalnız olmadığını, takım halinde avlanmak için toplandığını görünce şaşırdı. | Open Subtitles | الطاقم مندهشون لبجدوا ان هذه الدلافين ليست منعزلة لكنهم يأتون معاً للصيد كفريق |
Tapirler çok küçük, izole, birbirinden kopuk popülasyonlar olarak yaşarlar. | TED | وتوجد حيوانات التابير في مناطق صغيرة جدا منعزلة وغير متصلة |
etrafında üç izole kabile yaşıyor ve Kolombiya Hükûmeti ve meslektaşlarımız sayesinde alan genişletildi. | TED | وكانت محاطة بثلاث قبائل منعزلة وبفضل حكومة كولومبيا والزملاء الكولومبيين تمت توسعتها. |
Onların birinci önceliği şehirden uzak ve neredeyse tamamen dış dünyadan kopmuş bir çiftliği kontrol altında tutmanın zorluğu. | Open Subtitles | اعتراضهم الأساسي هو حقيقة كون المزرعة منعزلة تقريبا وبعيدة عن البلدة، سيجعل التحكم فيها من الصعوبة بمكان. |
tenha bir yer bul vahşi çiçekler toplayabileceği. | Open Subtitles | خذها لمنطقة منعزلة حيث تلتقط زهورها البرية |
Issız adada kalsan yanına alacağın üç kadın kim olurdu? | Open Subtitles | ثلاث نساء في جزيرة منعزلة من سوف تأخذ؟ |
Oyun yarışmacıları ücra yerlere yönlendirip varlıklarını belirtmek için mesaj atmalarını istiyor. | Open Subtitles | اللغز يرسل اللاعبين إلى أماكن منعزلة ثم عليهم ان يرسلو رسالة ليثبتو وجودهم |
Ve daha önce ziyaret ettiğim, biraz yalnız ve biraz soyutlanmış hisseden Libby adında küçük bir kasaba var. | TED | و هناك توجد بلدة صغيرة تدعى ليبي، والتي قمت بزيارتها، وتبعت إحساساً بالوحدة، منعزلة بعض الشيء. |
Çünkü tembel hayvanlar genelde sessiz, yalnız hayvanlar, çiftleşme dönemindeki dişiler hariç. | TED | لأنهم، كما نرى، حيوانات الكسلان عامة هي مخلوقات منعزلة وصامتة إلا عندما تشعر أنثي الكسلان بالإثارة. |
Evet, tuhaf, kabul. yalnız bir hayat sürüyor. | Open Subtitles | ،حسنًا، إنّه غريب وأعترف بذلك ويعيش حياة منعزلة |
Bu konuda biraz düşününce aslında mantıklı geliyor çünkü beynimiz çok izole edilmiş durumda. | TED | وعندما تفكرُ حيال الأمر قليلًا، فهذا منطقي لأن أدمعتنا منعزلة جدًا. |
Bu düşünce kederinde, ne kadar derinden izole edildiğimi ve hep öyle olduğumu net bir şekilde görebildim. | TED | وفي هذا التفكير في الحزن، استطعت أن أفهم فجأة بكتير من الوضوح كيف كنت دائما منعزلة بشدة. |
Bu dava sadece bu olay ile izole edilmemelidir. | Open Subtitles | لا بد أن نرسخ هذه الحادثة على أنها ليست منعزلة. |
Modern teknolojiye karşı koyan, küçük ve gözden uzak bir kasabaydı. | Open Subtitles | كانت مدينة صغيرة و منعزلة .قاومت التكنولوجيا الحديثة |
- Gözlerden uzak.. | Open Subtitles | منعزلة جدا عن باقي المناطق و كان هناك أشجار كثيفة تحيطها |
Þehirden 250 kilometre güney doğuda ufak, tenha bir adadaymış. | Open Subtitles | الموقع هو جزيرة منعزلة تبعد 250 كيلومترًا جنوب شرق المدينة! |
Şimdiyse buradayım, kaynağındayım ve her zamankinden daha kopuk hissediyorum kendimi. | Open Subtitles | الأن أنا هنا فى المصدر وأشعر أننى منعزلة أكثر مما مضى |
Issız bir adadasın. | Open Subtitles | لنفرض أنك على جزيرة منعزلة. |
Planını gerçekleştirebileceği ücra bir yer. | Open Subtitles | بقعة منعزلة حيث تضع خطتها موضع التنفيذ |
Atlantis'e beş küçük jeneratörle güç veriliyor her biri şehrin ayrı bir bölümünden sorumlu. | Open Subtitles | اطلانطيس يتم تزويدها بالطاقة عبر خمسة موالدات صغيرة كل واحد مسؤول عن منطقة منعزلة |
Buraya dokuz ay önce kızgın ve içe kapanık olarak geldi. | Open Subtitles | لقد وصلت إلى هنا قبل نحو تسعة أشهر و قد كانت غاضبة و منعزلة |
Onu bir parça çiğ etle yalıtılmış bir odada mı tutuyorlar? | Open Subtitles | هم يحتفظون به محتجزا في غرفة منعزلة مع قطعة لحمة نتنة او ماشابه ؟ |