müziği belli kalitede dikkat gerektirir. Ama ödüller, de çaba gerektirir. | Open Subtitles | موسيقاه تتطلب نوعية معينة من التطبيق، لكن المكافأت تؤيد الجهد المبذول. |
Onun müziği bana asla eskimez ve heyecan verici geliyor | TED | موسيقاه لا تتوقف ابدا ان اسمعها كانها جديدة و مدهشة بالنسبة لي |
Bu Mozart'ın müzik yazdığı odalar. | TED | هذه هي نوعية الغرف التي ألف فيها موزارت موسيقاه. |
Adam film kariyeri ile müzik kariyerini ayrı tutmak istiyor. | Open Subtitles | ويل يُريدُ إبْقاء امور موسيقاه منفصلة عن اموره السينمائيةِ. |
Prens Haydn'ın müziğini sevdiğinden Haydn bu durumu anlatmak için bir senfoni yazmayı düşündü. | TED | وبما أن الامير كان يحب موسيقاه ففكر بتأليف سمفونية لايصال فكرته |
Size şöyle söyleyeyim,Tewksbury hastanesinden şimdiye kadar hiç bu kadar uzak kalmamıştı, çünkü bugün sizinle buluşmak ve size müziğini göstermek için can atıyor. | TED | هذه أبعد مسافة قطعها من المستشفى ، أنا أؤكد ذلك لأنه كان متحمسا لرؤيتكم ومقابلتكم اليوم ويريكم موسيقاه |
Ve şiir, eğer kulakla yazıldıysa, zaten yazılırken kendi söz müziğine sahiptir. | TED | والقصيدة، اذا كتبت للتماشى مع الأذن، في هذه الحالة سيكون لها موسيقاه الخاصة بالطريقة التي كُونت بها. |
Bütün dünya sadece müziğiyle hayatları değiştiren bu adamın iyileşmesi için dua ediyordu bunda başka yardımsever çabaları da var. | Open Subtitles | العالم بأسره يتمنى الشفاء لهذا الرجل والذي أحدث تغييراً بحياة الناس ليس فقط عبر موسيقاه ولكن أيضاً عبر أعماله الخيرية |
Aslında, bu parçada önce öykü gelmiş, besteci de ona uygun müziği bestelemiştir. | Open Subtitles | و للحقيقة فقد أتت القصة أولاً في هذه الحالة و قد صاغ المؤلف موسيقاه لتتماشى معها |
Onun müziği tutku ve aşk ihtiyacımızı gösterir. | Open Subtitles | أظن لأن موسيقاه تعبر عن حاجتنا للشغف والحب الرومانسى |
Normal notalar çalmak zorunda olmadığı zamanlardı, ve müziği normal olmayan ama her şey olan notalardandı. | Open Subtitles | حيث لم يكن مطالباً أن يعزف النغمات العادية التقليدية وكانت موسيقاه أبعد ما تكون عن العادية |
Fakat müziği nedense Tony'nin onu çalarken hatırladığından farklıydı. | Open Subtitles | ولكن موسيقاه كانت مختلفة بشكل ما عن الموسيقى التي يتذكر طوني أن والده كان يعزفها |
Şimdi, müzik hakkında bir kelime bile söylemeyceksin yoksa tşklarını koparırım. | Open Subtitles | الآن لا تقل كلمة واحدة أخرى حول موسيقاه وإلا سأحطمك. |
Böylece bunu çektiğinde müzik çalıyordu. | Open Subtitles | كي يشغل موسيقاه بأن يسحب هذا الحبل فيعمل المسجل |
müzik kutusunu dinlersin, onu seyretmezsin. | Open Subtitles | ولكنك فقط تسمع موسيقاه عوضاً عن أن تشاهده أنه يبدو كغرفة التبريد |
Onun müziğini severim, ama bu parçayı hiç duymamıştım. | Open Subtitles | أنا أحب موسيقاه لكنني لم أسمع هذه المقطوعة من قبل |
Ama Bindokuzyüz'ün asıl müziğini çaldığı yer üçüncü sınıftı. | Open Subtitles | ولكن فى الدرجة الثالثة كان 1900 يعزف موسيقاه الحقيقية |
Bin Dokuz Yüz o gün, yaşamının klavyesinin başına oturup, en saçma müziğini çalmaya başladı. | Open Subtitles | 1900 فى هذا اليوم قرر أن يجلس امام مفاتيح بيانو حياته وبدأ فى عزف أكثر موسيقاه سخفاً |
Ve ben ona aşık oldum, aynı Herbie'e ve onun müziğine aşık olmam gibi. | TED | و وقعت في غرامه، كما وقعت في غرام هيربي و موسيقاه. |
Neredeyse onun müziğiyle dans etmekten bacağımı kıracaktım. | TED | وكدت أكسر رجلي من فرط الرقص على موسيقاه. |
Ama bu müzikle bize harika bir miras bıraktı. | Open Subtitles | ..... لكنه ترك لنا ميراثاً رائعاً فى موسيقاه |
Müziğe göre hareket etmeye, kalçamı sallamaya başladım. | Open Subtitles | كانت موسيقاه تحركني |
Neyse ki müziğin sesini çok fazla açmış. | Open Subtitles | إنه لأمر جيد انه قام برفع صوت موسيقاه |
Emmet'ın da vahşi bir yanı var ve bu müziğinde tutkuya dönüşüyor. | Open Subtitles | إيميت لديه جانب عنيف و لكنه دائما مايتحول إلى عاطفة في موسيقاه |