Fark şu olurdu babana öyle söylemek zorunda kalmazdın. | Open Subtitles | حسنٌ, الفرقُ هو .أنك لمْ تكن مُضطرًا لإخبارِ والدك هكذا |
Ne yaptığım umrumda değil. Bunu insan içinde yapmak zorunda değildin. | Open Subtitles | لا يهمنني مالذي فعلته .لمْ تكن مُضطرًا لفعلها علنًا |
Ama sana bir şey ispatlamak zorunda değilim. | Open Subtitles | لكنّي لستُ مُضطرًا لأُثبتَ لكَ شيئًا. |
- Evet. Boynundan vurmak zorunda mıydın? | Open Subtitles | أأنت مُضطرًا لإطلاق النار على معدتها؟ |
Tamam ama yumruk atmak zorunda miydin? | Open Subtitles | حسنٌ , أكنتَ مُضطرًا لضربه؟ |
Seçiminizi haklı göstermek zorunda değilsiniz. | Open Subtitles | لستِ مُضطرًا لتبرير موقفكِ. |
Çekmek zorunda kaldım. | Open Subtitles | إنني مُضطرًا لنقلها. |
Teşekkür ederim, Harvey, ama bunu yapmak zorunda değildin. | Open Subtitles | ،)شكرًا يا(هارفي .لكن لمْ تكن مُضطرًا لفعلِ ذلك |
- Almak zorunda değildin. | Open Subtitles | .لمْ تكن مُضطرًا لفعلِ ذلك |
Oliver da fark etti ve anlamasın diye yüzüne yalan söylemek zorunda kaldım. | Open Subtitles | أوليفر) شك بذلك أيضًا وكنتُ مُضطرًا بأن أكذب على كلاهِما. |
Bunu dinlemek zorunda değilim. | Open Subtitles | .لستُ مُضطرًا لسماعِ ذلك |
Adam da ondan onurlu bir şekilde ayrılmak zorunda hissetti, Henry. | Open Subtitles | كان مُضطرًا لتركها (بشرف (هنري |