Senin için bir piknik gezisi değildi biliyorum ama artık evdesin. | Open Subtitles | أعرف أنها لم تكن نزهة بالنسبة لكِ, ولكنك في منزلك الآن. |
Central Park'ta yaptığımız piknik yüzünden hala benimle dalga geçiyorlar. | Open Subtitles | فهم ما زالوا يضايقوني بعد نزهة لنا في الحديقة المركزية |
Şunu söylemiyoruz; yürüyüşe çıkacaksınız ve sol elinizde Sistina Şapel'i ile geri geleceksiniz. | TED | ونحن هنا لا نقول أنك ستذهب في نزهة وتعود بفكرة مشابهة لكنيسة سيستينا. |
Bunu kutlamak için bir şeyler içmeye ya da yürüyüşe çıkmaya ne dersin? | Open Subtitles | أنظر ، لماذا لا نذهب لتناول مشروب أو الذهاب في نزهة للاحتفال ؟ |
Dinle şu senin nakliyeciler var ya... pikniğe eşlerini getirmesinler. | Open Subtitles | اسمع سيكون لديك نزهة أنت و الفريق لا تحضوا زوجاتكم |
Sadece bir yürüyüş için çok uzun bir yol bence. | Open Subtitles | إنها فقط تبدو طريقاً طويلا للغاية لتقطعه من أجل نزهة |
(birisiyle yarışacağını belirtmek için kullanılan deyim) piknik sepetim yok. | Open Subtitles | ليس لدىّ سلة نزهة خلوية او قبعة في هذه اللحظة |
Son sınıf öğrencilerinden biri, bir piknik masasına çıktı ve güvenlik beklentilerini anlattı. | TED | وقفز أحد الكبار على طاولة نزهة وتحدث عن توجيهات السلامة. |
At nalları, barbekü alanları, dumanlıklar, piknik masaları, barınak ve bu tarz şeyler istedik. | TED | أردنا خيول وحفر للشواء وأماكن للمدخنين وطاولات نزهة ومأوى وكل ذلك. |
Bu etikten çok görüntü içindir, fakat bir piknik masasında değilseniz, tabağın altında hiçbir şey olmaması nadir görülen bir şeydir. | TED | إن هذا يتعلق بالمظهر أكثر من الآداب، لكنه من النادر ألا نرى شيئا تحت الطبق إلا إذا كنت تأكل على طاولة نزهة. |
Lucy ve ben şu herifi yürüyüşe çıkartalım. Hadi. Güzel olacak. | Open Subtitles | أنا ولوسي سوف نأخذ بوزو في نزهة سوف يكون ذلك رائعاً |
Mr. Smokey Jefferson, hadi bir yürüyüşe çıkalım, hadi bebeğim | TED | السيد سموكي جيفرسون، دعونا نذهب به في نزهة. |
Fakar bir mimar olarak, size önerim şu: Komşunuzla yürüyüşe çıkın, bir yemeği paylaşın ve 20 sene içinde beni arayın. | TED | ولكن كمهندسة معمارية، فسأقترح أن تأخذ نزهة سير مع جارك، وتناول وجبة سوياً، واتصل بي بعد 20 سنة. |
Seninle pikniğe gelmeyi çok isterdim ama yarın dersim var. | Open Subtitles | أود الذّهاب حقاً برفقتك في نزهة بالغد ولكنّي لديّ محاضرة |
Makineli gibi. Sanki bir pikniğe gidiyor sanırsın. | Open Subtitles | بالدقيقة و بالحرف قد تظن انه كان ذاهب الى نزهة |
Özellikle, bilemiyorum... yürüyüş için... | Open Subtitles | وخصوصاً لا أعرف عندما يذهب المرء في نزهة |
Birkaç işimi halledeyim, şu namussuzu da gezintiye çıkarayım hem. | Open Subtitles | سأقوم بعمل بعض المهمات سأقوم بأخذ هؤلاء الأولاد في نزهة |
Çünkü bu bir aile pikniği, Francis... ve sen de bu ailenin bir üyesisin. | Open Subtitles | لأنها نزهة العائلة فرانسيس وأنت عضو في هذه العائلة |
- Kabul edildi! - Sağ ol patron. Şirket pikniğinde görüşürüz. | Open Subtitles | تـم - شكرا يا رئيس , نراك في نزهة الشركة - |
Bir tişört aldım, oğlumu kızdırdım. Başarılı bir gezinti oldu. | Open Subtitles | اشتريت قميص و قمت بإغضاب ابني , نزهة أخرى ناجحة |
Çok iyi, Andy. Bu mereti çalıştırıp, bir tur atalım. | Open Subtitles | احسنت آندى , لنشغل المحرك و ننطلق فى نزهة |
Beyaz Saray'daki kaynaklarımız bize bu akşam için planlanmış bir gezi olmadığını söyledi. | Open Subtitles | مصادر من البيت الأبيض تخبرنا لا يوجد نزهة قد قررت في هذا المساء |
"Evet" deyip evlilik belgesini imzaladığım anda gerçek şirincik gelinim olacaksın. Yemek pişirecek, temizlik yapacak, nasırlarımı ovacak sarı ayak tırnaklarımı keseceksin. Evlilik kolay iş değil, emek ve sabır ister. | Open Subtitles | عندما تقولين نعم , سوف تقومين بجميع أعمال المنزل الزواج ليس نزهة |
Şey, ikisi de yürüyüşü sever ve ikisi de cehennem gibi inatçıdır. | Open Subtitles | حسناً، كلاهما يحبون نزهة السير وكلاهما عنيدان أيضاً. |
İkinizi de. Hadi, arabayla gezelim. | Open Subtitles | تعال , أريدك أن تذهب في نزهة بالسيارة معي |
Onlarla yürümek ister misin? | Open Subtitles | أتودي أخذهم في نزهة وسألحق بكم فيما بعد ؟ |