Kulakları büyük diye, ona ucube diyorlar. | Open Subtitles | لمجرد أنه لديه تلك الآذان الكبيرة ، يدعونه نزوة |
Konuşacak olan sensin, seni kansız, para düşkünü ucube. | Open Subtitles | لنرى من الذى يتحدث ، أنت الشاحبة , ذات نزوة باحثة عن المال. |
Oyunculuğun geçici bir heves olduğunu ve boşvermem gerektiğini söyleyecek. | Open Subtitles | سيقول لي أن التمثيل نزوة و يجب أن أنسى الأمر |
Bu kadar zaman ve efor harcadığın sana verilen bir hediyeyi, bu yeteneği ...bir anlık hevesle çöpe atmana izin veremem. | Open Subtitles | الموهبة التي سخرت لها وقت و جهد كثيرين و تضيعيها بها بسبب نزوة |
Şimdi kaçık olduğumu düşünecek. | Open Subtitles | ما كان ينبغي أن أتركك تُكلمها رائع.الأن تعتقد أنني نزوة. |
Anne kız, çılgın bir alışverişe çıkalım. | Open Subtitles | نحن بحاجة إلى نزوة شراء لإرضاء ام وابنتها |
Bense düzülenim. O bir kahraman bense ucube bir kevaşe. | Open Subtitles | أنا مجرد نزوة, هو البطل 'وانا مجرد متعه بالنسبه له 'جِمَاعٌ بَذِيء |
Bir dakikalığına şaşırtıcı bir kız ve sonrasında öfkeli kıskanç bir ucube. | Open Subtitles | إنّها تكون فتاه مُذهلة لدقيقة، ثمّ تنتابها نزوة الغيرة فيمَ بالدقيقة التي تليها. |
Şehirden ayrılmadan önce ucube bir sirkte iyi bir görünüm elde etmek mi istiyorsun? | Open Subtitles | كنت ترغب في الحصول على نظرة فاحصة على أكبر نزوة في السيرك قبل ان يترك المدينة من أجل الخير ؟ |
ucube krallıkta bir ucube daha. | Open Subtitles | مجرد نزوة أخرى في مملكة الإنحراف |
Bir ay içinde bir ucube olduğunu farkettim. | Open Subtitles | ثم في الشهر في، اكتشفت أنها نزوة. |
İnsanların kaderlerini bulmalarına yardım ederken bunu kullanırım. Bana ucube diyorlar. | Open Subtitles | أنا استخدم هذا لإيجاد القدر مجرد نزوة |
-O zaman seve seve yardım ederdim. -Bu bir eğlence ya da geçici heves değil. | Open Subtitles | سأكون مسروراْ لعرض خدماتى هذه ليست مزحة أو نزوة |
Senin için geçici bir heves değil bu. İnancın ve tutkunla bunu ona kanıtla. | Open Subtitles | ليست نزوة بالنسبة لك، أثبت ذلك له يإيمانك و بعاطفتك |
Ve kariyerimi riske atmam ya da bir heves için müşterimin kariyerini. | Open Subtitles | ،لا أجازف بمسيرتي ولا بمسيرة عملائي لأجل نزوة |
Geçici bir hevesle paylaştığın bir şeyin yıllarca başına musallat olmasını istemiyorum. | Open Subtitles | لا أريد أن أراكِ مُطاردة لسنواتٍ بسبب شيءٍ نشرته في نزوة. |
Bu yüzden, iki misli hevesle okulun yıllarını karşılaştırarak yüz taraması yaptım. | Open Subtitles | و في نزوة مزدوجة لقد أجريت بحث للتعرف على الوجوه في سجلات الطلاب في المدارس |
Bir başka kaçık daha, kaçıkların ülkesinde. | Open Subtitles | مجرد نزوة أخرى في مملكة الإنحراف |
Yetseydi, çılgın olmazdı, değil mi? | Open Subtitles | لو اننا نملك ثمنها، لما كانت نزوة أليس كذلك؟ |
Sırf kapris olsun diye ya da sürtüğün iyi olduğunu düşündüğün için her hangi bir konuda kural koyamazsın. | Open Subtitles | لايمكنك إستبعاد إحتمال لمجرد أن لديك نزوة .. أو لأنك إستحسنت منظر تلك العاهرة |
Birleşik Devletler Şerifinin nefesi küstah, fiyakacı, kibirli, itici bir herifin kaprisi ile kesilebiliyor. | Open Subtitles | حيث حياة مارشال أمريكي يمكن أن تتبدد في نزوة متغطرسة الضفدع المتكبّر المغرور؟ |
Esas sen ne yapıyorsun bu uzun, güzel saçlarınla, seni hippi manyağı? | Open Subtitles | الذي تَعْملُ مَع شَعركَ الجميل الطويل، أنت نزوة هبي؟ |
Yani bu kesinlikle bir gezi intikam fantezisi değil, öyle mi? | Open Subtitles | إذاً، تلك رحلة ميدانيّة بالفعل، و ليست نزوة إنتقام؟ |
süslü silahlarınız Jack ve bıçaklarına karşı hiçbir işe yaramayacak. | Open Subtitles | وسوف أسلحة بك نزوة لا تفعل أي شيء ضد جاك والسكاكين له. |
Eğer öyle bir şey yapmışsam bile, bir anlık bir olaydan fazlası olmazdı. | Open Subtitles | حتى لو حدث هذا فلن يكون أكثر من مجرد نزوة عابرة |
Bunu, evliliğimi boşuna çöpe atmadığıma, hayatımı bir kaçamak uğruna çöpe atmadığıma, inanmak için yaptım. | Open Subtitles | , أردت ان أصدق أن علاقتنا قد تنجح , و أنني لم أتخلص من زواجي هدراً أنني لم أتخلص منه بسبب نزوة |