Kaldı ki, bu tür kitaplar her zaman çok sıkıcı ve risksizdir. | Open Subtitles | إلى جانب، أن هذه الأنواع من الكتب دائما مملة جدا، وآمنة جدا |
Kısa zaman öncesine kadar ışıklandırmamız bu tür lambalar yardımı ile sağlanıyordu. | TED | ليس منذ فترة طويلة دخلت الاضاءة مفهوم حياتنا .. فهي بدأت مع هذه الأنواع من المصابيح. |
bu türler bizim için çok önemlidir. | TED | تعتبر هذه الأنواع ذات أهمية بالنسبة لنا. |
Kuşlar, sürüngenler, balıklar, dinazorlar ve başkaları gibi bu türler de doğurmak yerine yumurtluyor. | TED | مثل الطيور، والزواحف، والسمك، والديناصورات، وأخرى، هذه الأنواع تضع البيض بدلًا من الولادة لتبقى على قيد الحياة. |
Genelde bu tarz metal düğümler, büyük çadırların iskelelerini tutmak içindir. | TED | عادةً، تستخدم هذه الأنواع من العقد المعدنية لتدعيم هياكل الشد الكبيرة. |
Ancak gerçek DNA buna benziyor, bu türlerin paylaştığı bir genden yola çıkarsak. | TED | لكن هذا هو شكل الحمض النووي الحقيقي، من جين مشترك بين هذه الأنواع. |
Oyuncular bu türün her neslini oynayacaklar ve oynadığınız sırada, yaratık azar azar büyüyecek. | TED | اللاعبين يلعبون بالأنتقال بين كل جيل من هذه الأنواع بينما تلعبون اللعبة، ينمو المخلوق شيئاً فشيئاً |
Ve bu çeşit köprülere baktık ve kırılan bir şeyin güzel bir şey olduğunu hissetmekten kendimiz alamadık. | TED | و بعد ذلك نظرنا في هذه الأنواع من الجسور ولم تمنعنا من الشعور انه شيء جميل ينكسر. |
Karışık hikâye anlatımına dair bu tür eğilimler hiperlinkin gelmesiyle dev bir destek aldı çünkü insanlara anlatıyı canlı kılmak için fırsat verdi. | TED | حصلت هذه الأنواع من مفاهيم رواية القصص غير الخطية على دفعة كبيرة عندما جاء الرابط التشعبي، لأنه أعطى الناس الفرصة للتأثير على القصة. |
Artık çarpmayacak ama bize, bu tür asteroidler üzerinde çalışma fırsatı verdi. | TED | لن يصطدم، لكنه يمنحنا فرصة لدراسة هذه الأنواع من الكويكبات. |
bu tür şeylerden öte bir tıp doktorunun yapabileceği pek birşey yoktu. | TED | تتجاوز هذه الأنواع من الأمور، لم يكن لدى طبيب كثير الذي يمكن القيام به. |
bu türler, gözle görülür şekilde birbirlerinin benzeri olduğundan çıkardıkları ses, ikili farklılık oluşturmalı. | Open Subtitles | بما أن هذه الأنواع لا يمكن التمييز بينها نظريا فإن الصوت الذي يصدرونه سيفرّق بينهم |
Tüm bu türler burada yaşadı, son buzularası dönemde, ısı düzeylerinin şimdikine oldukça benzer olduğu bir dönemde. | TED | جميع هذه الأنواع عاشت هنا... ...في العصر الجليدي البيني الأخير،... ...عندما كانت درجات الحرارة تقترب كثيراً من درجات الحرارة اليوم. |
(Müzik) bu türler önemli bir dönüş yaptılar. | TED | (موسيقى) لقد شهدت هذه الأنواع حقا عودة ملحوظة. |
bu tarz büyük sayıda gözaltılar için yeterli tesisimiz yok. | Open Subtitles | ليس لدينا مرافق لإيواء أعداد كبيرة هذه الأنواع من المعتقلين. |
bu tarz süreçleri düzenlemek derken tam olarak bunu kastediyordum. | TED | هذا بالضبط ما أعنية بتعديل هذه الأنواع من العمليات. |
Ekip arkadaşlarım ile birlikte, Jean-François Bonnefon ve Azim Shariff, bir anket yaptık ve bu ankette insanlara bu tarz senaryolar sunduk. | TED | مع زملائي، جون فرونسوا بونفون وأزيم شريف، أجرينا استقصاءً حيث قدمنا للناس هذه الأنواع من السيناريوهات. |
Asalak kurtlar, kancalı kurtlar kamçılı kurtlar, şistozomiyazlar. bu türlerin enfeksiyonları acı verici ve rahatsız edici olur. | TED | الدودة الأسطوانية، والأنسيلوستوما، والدودة السوطية، وديدان البلهارسيا: تسبب الالتهابات من هذه الأنواع الألم وعدم الراحة. |
cadde için arabaya girmeliydik ve aniden... başımızın üzerinden atılan kurşunlar vardı... ve Sen bu türlerin arasındasın... | Open Subtitles | كنت في سيارة تسير على الشارع وفجأة... وهي تبدأ موجة من الطلقات على رأسك... وكنت في منتصف هذه الأنواع... |
Bu; bu kemikleri oluşturan genlerin, bu türlerin hepsinde temelde aynı oldukları ama doğada görülen kafatası çeşitliliğini üretmek için zamanla, zarif bir şekilde kayarak değiştikleri anlamına geliyor. | Open Subtitles | هذا يعني أن الجينات التي كونت هذه العظام هي نفس الجينات في كل هذه الأنواع لكنها تحورت و تغيرت على مر الزمن لتخلق هذا التنوع في الجماجم الذي نراه في الطبيعة |
bu türün, 116 metre yüksekliğe ulaşan bireyleri vardır. | TED | ويصل إرتفاع هذه الأنواع من الأشجار إلى 115 مترا. |
bu türün tehlikeye girmesi halinde ... aşağıya iniyor. | Open Subtitles | لو كان يُهدد هذه الأنواع فيجب القضاء عليه |
Aslında bu yaklaşım zaten Sanayi Devrimi'nden önce asırlarca bu çeşit imece usüllerinde bina inşa etme metodumuzdu. | TED | انها في الواقع كيف قمنا ببناء المباني لمئات من السنين قبل الثورة الصناعية في هذه الأنواع من بناء حظائر المجتمع. |