| Hilal ay, kırmızı dünya, solan gök, solan yer, yeşil köksüz otlar, yakında. | Open Subtitles | هلال , أرض حمراء سماء باهتة وأرض باهتة أعشاب مقلوعة , إنه قريب |
| Şu anda takım kaptanıyla koştuğuma göre, kesinlikle Hilal şeklinde! | Open Subtitles | أنا أهرول مع كابتن أفضل فريق فيمكنني القول أنه هلال |
| Oğlumla aynı kış doğduklarından haberim var Hilal şeklinde bir yarası olacak. | Open Subtitles | أعرف أنّه سيولد في الشتاء نفسه مثل ابني مع ندبة بشكل هلال |
| Önce, Güneş'in kenarında tırtık varmış gibi göründü ve ardından o tırtık daha da büyümeye başladı, Güneş Hilal şeklini alana kadar. | TED | لذا بدت الشمس في البداية وكأن في طرفها أخدود صغير، ومن ثمّ نما هذا الأخدود أكثر فأكثر، ليحوّل الشمس إلى هلال. |
| Acilen 3230 Fern Crescent adresinde memura ihtiyacımız var. | Open Subtitles | أَحتاجُ الأزياء الرسمية في 3230 هلال سرخسِ بأسرع مايمكن. |
| "dağın içinden, Hilal Ayın Kanyonunda." | Open Subtitles | عبر الصحراء و داخل الجبل بوادى هلال القمر |
| Ama bu operasyonun adı bile bu duvarların dışında anılmayacak Hilal. | Open Subtitles | لكن لكن حتى اسم هذه المهمة لا يجب أن يغادر هذه الحوائط يا هلال |
| Hilal'i arayan Necibullah'ın adamları işkence etti. | Open Subtitles | لا. رجال نجيب الله عذبوه كانوا يريدون هلال |
| Durun, yoksa Hilal'in beynini göle dağıtırım. | Open Subtitles | توقفوا و إلا سأقتل هلال و ألقى به في البحيرة |
| Daha da örtüyor, daha da, yavaşça sadece Güneş'in ufak Hilal parçası kalıyor, göz kamaştıran Hilal. | Open Subtitles | وبينما يزداد حجم الظل ببطئ. لا يتبقى من قرص الشمس الا هلال ضيق يحيط بالفجوة المظلمة هلال مبهر للأبصار. |
| ... sonraYürüyenBuffaloYolundan doğuya bir Hilal çizip... | Open Subtitles | ثمّ وارد شرق طريق الجاموس المتنقّل هلال إلى العبور |
| Vahşi çiçekler, Hilal ay, kırmızı dünya solan gök, solan yer, yeşil köksüz otlar... | Open Subtitles | زهور , هلال , أرض حمراء , سماء باهتة وأرض باهتة , أعشاب مقلوبة |
| Vahşi çiçekler, Hilal ay, kırmızı dünya solan gök, solan yer, yeşil köksüz otlar... | Open Subtitles | زهور , هلال , أرض حمراء , سماء باهتة وأرض باهتة , أعشاب مقلوبة |
| Vahşi çiçekler, Hilal ay, kırmızı dünya solan gök, solan yer, yeşil köksüz otlar... | Open Subtitles | زهور , هلال , أرض حمراء , سماء باهتة وأرض باهتة , أعشاب مقلوبة |
| Hayır, hayır. Bu gece ay, büyüyen Hilal. Ve sen aptal falan değilsin. | Open Subtitles | لا، لا، إنه قمر هلال شمعي الليلة و أنت لست حمقاء |
| Ay, 10 Kasım 2007'de Hilal şeklindeydi. | Open Subtitles | قلت ان القمر كان مجرد هلال نحيف في تلك الليلة |
| Sıcaklık kemiklerin buradaki gibi Hilal şeklinde parçalanmasına sebep olmuş. | Open Subtitles | الحرارة تسبب تكسر العظام على شكل هلال صغير كهذا أو قد يكون نمطاً عشوائي |
| Kadının kullandığı bıçağın üzerinde Hilal vardı. | Open Subtitles | السكين الذي إستعملتهُ المرأة كانَ هناكَ هلال فيهِ |
| Beni hiç Cape Crescent'ta sörf yaparken gördün mü? | Open Subtitles | هل سبق و أن وجدتني أتجول عند " هلال الرأس " ؟ |
| Sizi Ormsby Crescent sokağında gördüm, doğru mu? | Open Subtitles | رَأيتُك حول هلال أورمسبي، حقّ؟ |
| Öyle görünüyor. Derin kesikler, hilâl şeklinde yaralar var. | Open Subtitles | الشقوق العميقة، جروح على هيئة هلال. |