Geçenlerde, bugünkü Amerikalıların üçte ikisinin o zamanlar, 1963'de doğmamış olduğunu fark ettim. | TED | وأدركت حديثاً أن ثلثي الأمريكان اليوم لم يكونوا قد ولدوا في عام 1963. |
Nasıl cevaplayacağımı bilemediğim inanılmaz derecede basit birçok sorum olduğunu fark ettim. Mesela, 'Bağımlılığa gerçekten ne sebep olur?' | TED | وأدركت بأنه يوجد عدد لا يصدق من الأسئلة الأساسية التي لم أعرف الإجابة عليها، مثلا، مالذي يُسبّب الإدمان بالضبط؟ |
sonra etrafıma bakındım ve farkettim ki-- çoğu komşumuz gitmiş. | Open Subtitles | وحينها ناظرت حولي وأدركت . الكثير من الجيران قد ذهبوا |
Kendim ve teşkilat hakkında düşüneceğim bolca zamanım oldu ve farkettim ki duygusal bağlar olduğu sürece bu işi yapamam. | Open Subtitles | كان لدي الكثير من الوقت لأفكر بنفسي والوكالة وأدركت أنني لا أستطيع أن أفعل هذا العمل الذي لديه ارتباط بالعواطف |
Uyandığımda anladım ki meğer silikon kulak tıkaçlarımdan birini çiğniyormuşum. | Open Subtitles | وأدركت عندما صحوت أنني كنت أمضغ احدى سدّادتي اذني الهوائيتين. |
Ve bunun sadece benim yaşamım olmadığının farkına vardım. Hayatın kendisiydi. Bunun sadece benim acım olmadığının farkına vardım. | TED | وأدركت أن هذه لم تكن مجرد حياتي. بل الحياة نفسها. |
Ve sonra sinema salonunda otururken yanımdaki koltuğun boş olduğunu fark ettim. | Open Subtitles | ثم كنا جالسين في المسرح، وأدركت أن المقعد المجاور لي كان فارغا. |
- Gece her şeyi çokça düşündüm sana, gerekli desteği vermediğimi fark ettim. | Open Subtitles | فكرت بجهد حول هذا الموضوع خلال الليل وأدركت أنني لم اعطك الدعم المطلوب |
sonra Norma eve gelmesine izin verdi ve durumunun iyi olmadığını fark ettim. | Open Subtitles | بعد ذلك دعته والدتي إلى المنزل مجدداً وأدركت أنه ليس على ما يرام |
Orada iki yıl çalıştım, ve kamyonet yapmanın bana göre olmadığını fark ettim. | TED | اشتغلت هناك لمدة سنتين، وأدركت أنني لم أولد لصناعة الشاحنات. |
ve farkettim ki 10 sene önce, bu tarzda binalar burada yoktu. | TED | وأدركت أنه منذ 10 سنة مضت ، لم تكن هذه المباني موجودة على الاطلاق |
Benimkini kontrol ediyordum. Hepsini bulamadım, ama senin burada bir şeyin olduğunu farkettim. | TED | لقد تفقدت جيبي وأدركت أنّي لم أحصل على أغراضك كلّها لاحظت أنّ جيبك هذا يحتوي على شيء |
farkettim ki açmadım, çünkü benim için çok önemli bir anlamı var. | TED | وأدركت أنني لم أفتحه لأنه يمثل شيئا مهما |
Ve anladım ki, ben ülkeyi terkettiğimde, demokratik bir ortamda yapılacak özgür ve adil seçimler bir hayalden ibaretti. | TED | وأدركت أنه، عندما غادرت البلاد، الحرية والإنتخابات النزيهة في مناخ ديمقراطي كانت حلما. |
Ve anladım ki bu onların seçimiydi, ve kimsenin bunu ellerinden almalarına izin vermeyeceklerdi. | TED | وأدركت تماما، بأنها إنتخاباتهم، وأنهم لن ليسمحوا لأي شخص بأخذها بعيدا عنهم. |
Ve birden anladım ki bunu tam olarak gerçekleştiren bir şey vardı -- ışıktan karanlığa altı saniyeyi -- tam bunu. | TED | وأدركت فجأة ان هناك شيء في الحياة يقوم بذات الامر اقصد الانتقال من الاضاءة الى العتمة بستة ثواني تماماً |
Ataletin artık benim için bir seçenek olmaktan çıktığının farkına vardım. | TED | وأدركت أن التقاعس لم يعد خيارًا بالنسبة لي. |
sonra farkına vardım ki, hayatımda sevdiğim birçok şey gibi buna da alıştım. | TED | وأدركت أنني وبالنسبة للكثير الكثير من الأمور في حياتي التي أحبها بالفعل٬ أدركت أنني أتكيف معها. |
Bir gece geç vakit, raporumu düzenlerken buluşumun farkına vardım. | TED | وفي ليلة متأخرة، كنت أكتب التقرير وأدركت بالفعل اكتشافي. |
Ve fark ettim ki sanki hâlâ gözetim altındaymış gibi yürüyordu, fakat yürüyüşüne hayran kalmıştım. | TED | وأدركت أنه يمشي كما لو أنه كان تحت المراقبة ولكن أعجبتني مشيته |
Sırbistan da Slav devletlerini kurarak, hedefi için başlattığı savaşın bittiğini fark etti. | Open Subtitles | وأدركت صربيا أن هدفها من بدء الحرب إنتهى بتأسيس دولتها السلافية الكبرى الخاصة |
Şimdi fark ediyorum, benim için sadece sen varsın ve biz çok iyi bir ekibiz. | Open Subtitles | وأدركت الآن بأنك الواحدة المناسبة لي وإننا الإثنان سنشكل فريق جيد جدا |