Ve beni üzmemek için dürüstlüğünden ödün vermeni istemiyorum çünkü evlilik güven ve açık sözlü olmayı gerektirir tıpkı ten uyumu gibi.... | Open Subtitles | ولا أريد منك أن تشعر أنه لا يمكنك أن تكون صادقا تماما معي لأن الزواج لا بد أن يقوم على الانفتاح والثقة |
Profesyonel yetenek, güven ve inancın bir bileşimidir. | TED | المحترف هو الشخص الذي يمتلك مجموعة من الكفاءات والثقة والإيمان |
Kırık bir kalp buluyor, Mitch... sevgi ve güvenin ölümünü. | Open Subtitles | لقد وجدت وجع القلب .. ميتش وفاة الحب والثقة |
Hayatımda yaptığım en iyi hamlelerde disiplin, sabır ve güven istedim. | Open Subtitles | أفضل خطوات اتخذتها في حياتي تطلبت الكثير من الانضباط والصبر والثقة |
Bu bir dost işi inanç, güven üstüne kurulmalı ve inan ki bunlar olmadı mı paranın hiç önemi yok. | Open Subtitles | وهو مبني على الصدق والثقة وبصراحة كلا الامرين اكثر اهمية لدي من المال |
Bu, açık ve kolay güvenen biri olduğunu gösteriyor. | Open Subtitles | فهذا يعني ببساطة أن كنت مفتوحة ، والثقة. |
Doktorların dolayısıyla çalıştıkları sistemlerin hayatımızdaki iş ve yaşam koşullarınındaki sorunlarla ilgilenebilecek yetenek ve güvene sahip olduklarından emin olmaya çalışıyoruz. | TED | نحاول أن نتأكد بأن الأطباء السريريين وبالتالي أنظمتهم التي يعملون من خلالها تتحلى بالقدرة والثقة لمعالجة المشكلات في ظروف معيشتهم وعملهم |
Doğru haberlerdeyse doğru tweet'lere verilen yanıtlarda daha çok beklenti, neşe ve güven vardı. | TED | وأظهرت الأخبار الحقيقية نسبة أكبر من الترقب والفرح والثقة في الرد على التغريدات الحقيقية. |
Sanki hoşlandığı bir insana hayır demek büyük bir cesaret ve özgüven gerektirmiyor! | TED | وكأنها لم تملك كل الشجاعة والثقة لتقول لا لشخصٍ أحبته. |
Bıçak, silah ve mermileri biliyorsunuz, onları sevgi ve güvenle değiştirdim. | TED | كما تعرفون السكين والمسدسات والرصاص، أتبادل الحب والثقة. |
Bu üç faktör: Hız, güven ve ölçeklenirlik. | TED | وهذه العوامل الثلاثة هي: السرعة والثقة والتدرج. |
Kuruluşunuz hız, güven ve ölçülebilirlik açısından eniyilenmeli. | TED | منظمتكم بحاجة لأن تكون محسنة للسرعة والثقة والتدرج. |
Böylece, birlikte oyun oynamak, bağ, güven ve işbirliğini doğuruyor. | TED | ولذا، فاللعب سوياً يبني في الواقع الروابط والثقة والتعاون. |
Sabır ve güvenin senin kuvvetli yanların olmadığını biliyorum fakat sadece bu durumla baş etmen gerekecek değil mi? | Open Subtitles | انا أعلم أن الصبر والثقة ليست بالضرورة مناسبة لكي ولكن عليك فقط أن تتطلعي الى الحدث |
Ve grup, bu zorlu görevimiz için üç nokta belirledi: 1) Şehri, terörle anılmaktan kurtarıp orada yaşayan insanların kontrolüne bırakmak, 2) Farklılıklarımızı aşmamıza yardımcı olacak ırk, kabile veya dinin ötesinde bir dil sunmak; 3) Empati, muhabbet ve güvenin inşasına yardımcı olacak bir davranış sunmak. | TED | أرجعت المجموعة التحدي الذي نواجهه إلى ثلاثة جوانب: الأول، استعادة المدينة من السرد المتعلق بالإرهاب والعودة إلى مساعدة الناس التي تعيش هناك، الثاني، إيجاد لغة بعيدة عن العرق والقبلية والدين وهذا سوف يساعدنا على تجاوز اختلافاتنا، الثالث، اللفتة الطيبة التي تساعد في إعادة التعاطف والحوار والثقة. |
Birbirinizi sevin ve güvenin. | Open Subtitles | الحبّ والثقة واحد |
Bu iyi niyetiniz farkında olmadan diğer insanlar tarafından anlaşılacaktır ve güven yaratacaktır, ve güven iyi çalışma ilişkileri oluşturur. | TED | لأن هذه الإرادة الطيبة تلتقط بصوة لاواعية من الآخرين، و تخلق الثقة، والثقة تخلق الكثير من علاقات العمل الجيدة. |
Sadece düşmanı tanımıyorsun , gerekli inanç ve güvene de sahipsin . | Open Subtitles | لا يعرفون سوى العدو، لديك إيماني والثقة أيضا. |
Bizimle yaşamak için gösterdiğin inanç ve sevgi için gerçekten minnettarız. | Open Subtitles | كلانا ممتنان بشدة للمحبة والثقة التي أظهرتَها من خلال عرضك بالعودة إلى حياتها. |
Her zaman böyle yakışıklı ve kendine güvenen biri değildim. | Open Subtitles | انظر. انا لم اكن دائماً بهذه الوسامة والثقة. |
Böylesine, güçlü, genç ve kendine güvenen bir Tyto'nun ziyan olması ne kadar da üzücü. | Open Subtitles | كم يؤسفني أن نفقد (تايتو) بهذا القدر من القوة والشجاعة والثقة |
Öğretmenlerden, karşılıklı saygı ve güvene dayalı, duygusal olarak güvenli bir ortam sağlamalarını bekleriz. | Open Subtitles | إنظر ، نتوقع من هيئة التدريس أن تقدم بيئة آمنة عاطفيا على أساس الإحترام المتبادل والثقة |
Çocuğunuzu, yakın bir arkadaşınızı ya da duygusal partnerinizi düşündüğünüzde muhtemelen akla "sevgi" kelimesi gelir ve birden diğer duygular üşüşür. neşe ve umut, heyecan, güven ve emniyet ve evet, bazen de üzüntü ve hayal kırıklığı. | TED | عندما تفكرون في طفل، أو صديق حميم، أو شريك رومانسي، تتبادر إلى أذهانكم كلمة "الحب"، وتتدفق مشاعر أخرى، كالسعادة والأمل، والحماسة والثقة والشعور بالأمان، وأحياناً الحزن وخيبة الأمل. |
Mutluluk ve özgüven, başka şeylerin yan ürünleri olabilir ama kendileri direkt hedef olamaz. | TED | يمكن للسعادة والثقة بالنفس أن يكونو نتائج أشياء أخرى، ولكن لا يمكن أن يكونوا هدفًا بحد ذاتهم. |
Bunlar tüm dünyanın vazgeçtiği çocuklar, halk okulundan başarısızlıktan uzaklaştırılan çocuklar; ve sevgi ve güneş ışığı ve yemek ve iyi müzik ve güvenle neler yapabildiklerine bakın. | TED | هؤلاء اطفال تخلى عنهم العالم اجمع، اخقفوا في المدارس العامة وهذا ما هم قادرون على فعله بالحب وضوء الشمس والطعام و الموسيقى الجيدة والثقة. |