Gölge ve ışığa dayalı bir şeyler yapmaya karar verdim. | TED | قررت أن أقوم بعمل قطعة مبنية على الظلال والضوء. |
Gezegenime ve içindeki ışığa düzenli olarak dönmezsem bu form bozulur ve yok olur. | Open Subtitles | إذا لم أعود بانتظام إلى كوكبي... والضوء داخله... هذا النموذج سوف تذبل وتهلك. |
Diyelim ki bileşenleri kâfur ve nitrat. Karanlık ve ışıktan yapılmalar. | Open Subtitles | حسناً ، لنفترض أنهما مصنوعين من الكافور والنترات ، والظلال والضوء |
Zeytinyağını oksijen ve ışıktan korumak için her çareye başvurmuş. | TED | وقد ذهب إلى أبعد الحدود لحماية زيت الزيتون من الأوكسجين والضوء |
Orasını lüks ve ışık içinde parıldayan şatafatlı galaktik koridorlarımıza benzetemezsiniz. | Open Subtitles | لا يمكنك مقارنتها بممرات مجرتنا الرائعة كل البريق مع الفاخمة والضوء |
YıIdızlar milyarlarca yıI boyunca muazzam miktarda ısı ve ışık üretirler. | Open Subtitles | تُصدر النجوم كمياتٍ ضخمة من الحرارة والضوء لأكثر من بلايين السنوات |
Bunu küçük prefabrik parçalarla inşa ediyoruz bunlar hava ve ışığın kontrolü bir şekilde içeri girmesine izin veren pencereler. | TED | ونحن بصدد بناءه مع هذه القطع الجاهزة الصغيرة وهي النوافذ التي تسمح بدخول الهواء والضوء بطريقة متحكم بها داخل المبنى |
Müzik ve ışığa ihtiyacı olur. | Open Subtitles | وتحتاج للموسيقى والضوء |
- Oh, uçana bak, ve ışığa . | Open Subtitles | -أنظر للأرض والضوء |
Ama onları mükemmel saklıyorum. Nemden, ışıktan, sıcaktan ve farelerden koruyorum. | Open Subtitles | ولكنى ابقيتهم فى افضل حال بعيدا عن الرطوبة والضوء والحرارة و الفئران |
Ama onları mükemmel saklıyorum. Nemden, ışıktan, sıcaktan ve farelerden koruyorum. | Open Subtitles | ولكنى ابقيتهم فى افضل حال بعيدا عن الرطوبة والضوء والحرارة و الفئران |
Sualtında yaşayan deniz memelileri, kimyasal izler ya da ışıktan nadiren faydalanabildiğinden sesler sayesinde görebilirler. | TED | بالنسبة للثدييات البحرية التي تعيش تحت الماء، حيث الإشارات الكيميائية والضوء المنخفض، فالصوت هو الحاسة التي يرون بواسطتها. |
Kaçtı, gökyüzünden ve ışıktan saklanarak. | Open Subtitles | أنه هرب، إخفاء نفسه من السماء والضوء. |
Zamandan, ışıktan, uzaydan ve maddeden önce. | Open Subtitles | قبل الزمن والضوء والفضاء والمادة |
Bu ışık, ve ışık milyonlarca yıldır var olagelmekte. | TED | انه الضوء والضوء ظل موجودا لعدة ملايين من السنين |
Çünkü bu olgun bir domates ve ışık domatesin içinde sekmeye devam ediyor, ve saniyenin birkaç trilyonda biri kadar süreden sonra dışarı çıkıyor. | TED | والضوء يرتدّ داخل الطماطم ويخرج بعد عدة أجزاء من التريليون من الثانية. |
Onunla ilgili, beni devam etmekten alıkoyan şey, her şeyden önce ressamın kullandığı muhteşem renkler ve kızın yüzüne düşen ışık. | TED | الذي جعلني أتوقف عندها من الأساس هي الألوان الجميلة الذي استخدمها والضوء الساطع على وجهها |
Zaman geçerken, insanlık ve ışığın uçup giden anlarını yakalıyorum. | TED | أصور لحظات عابرة من النشاط البشري والضوء مع مرور الوقت. |
O sesin ve ışığın nerden geldiğini bilmem gerekiyor. | Open Subtitles | أردت أن أعرف من أين ذلك الصوت والضوء أتيا |
Şarap kadehinin altı saydam olmasına rağmen ve ışığın içerisinden direk geçmesine rağmen, siz kadehin orada olduğunu bilirsiniz, çünkü arkaplandaki görüntü bozuktur. | Open Subtitles | بالرغم من أن قعر الكأس شفاف والضوء يمر من خلاله فأنت تعلم أنه هناك بسبب هذه الصور المشوهة لديك |