benzer şekilde, sosyal güvenlikle ilgili diğer sorunlar da internette popüler konular. | TED | وبالمثل ، العديد من القضايا الأخرى المتعلقة بالسلامة العامة هي موضوعات ساخنة على الانترنت. |
benzer şekilde, taş heykellere tapmamızı istiyorlar. | Open Subtitles | وبالمثل ، ندفع لرؤية الأصنام الحجرية في المعابد |
benzer şekilde, kan yağlarınız biraz yüksek olabilir, ve yine, toplam kolestrol değerinizin ne olduğunu anlayabilir, hatta onu isterseniz HDL ve LDL seviyelerine parçalayabilirsiniz. | TED | وبالمثل يمكن اطلاق هذا على الدهون ويمكن معرفة مستوى الكلوسترول ومن ثم يمكن معرفة نسبة البروتين الدهني منخفض الكثافة و عالي الكثافة |
Bir diğer grup, aynı şekilde beynin zevk merkezlerinde güzelliğe verilen otomatik tepkileri gözlemledi. | TED | وبالمثل وجدت مجموعة أخرى الردود التلقائية على الجمال ضمن مراكز المتعة لدينا. |
Ve aynı şekilde İrandaki bir insana karşı İslam kötüdür diyen Amerikadaki birini insanileştirmeye çalışırsanız sorun yaşayacaksınızdır. | TED | وبالمثل ، للشخص في إيران، عند محاولة قسوة شخص في أمريكا بقوله أن الاسلام شر، بهذا سيشكل مشكله، حسناً |
benzer olarak nöron segmentasyonu da. | TED | وبالمثل هنا في فصل الخلايا العصبية |
benzer şekilde, ekonomik eşitsizlik arttıkça, sosyal girişimler ve topluluklardaki olumsuz şeyler, obezite ve şiddet, hapis ve ceza gibi şeyler de kötüye gider. | TED | وبالمثل فإن الأمور السلبية بين أوساط الجماعات والمجتمع أشياء مثل السمنة، والعنف، والسجن والعقاب، تتفاقم مع ارتفاع عدم المساواة الاقتصادية. |
benzer şekilde daha az katılımcı ile her bir bireyin genel sonuç üzerindeki etkisi daha büyüktür— bu yüzden büyük resmi saptırabilirler. | TED | وبالمثل مع عدد أقل من المشاركين يكون لنتائج كل فرد تأثير أكبر على النتائج الإجمالية، ويمكنها بالتالي أن تُحرف الاتجاهات السائدة. |
benzer şekilde inançlar insanları doğal eğilimlerinde dolayı suçlu hissetmelerine koşullandırır hepsi bağışlanmanın ve kurtuluşun tek yolunu kendileri sunarlar kendi kendini koruyan bu düzenin kalbinde para yatar. | Open Subtitles | وبالمثل ، فإن الأديان تـُشعر الناس بالذنب لما تمليه عليهم فطرتهم الطبيعية، كل ٌ يدّعي أنه يملك الطريق الوحيد الى الخلاص والغفران. فيقلبهذاالحفاظالذاتيالمؤسساتييكمِنالنظامالنقدي. |
benzer şekilde, amca ile teyze evlenir. | Open Subtitles | وبالمثل ، عم ي يتزوج عمتي. |
aynı şekilde, kendi korkularınızla yüzleşmeniz gerek, sonsuz mücadeleye girdiğiniz şu anda olması gerektiği gibi. | Open Subtitles | وبالمثل يجب أنت أيضاً أن تواجه كل مخاوفك كما تدخلت الآن فى فض النزاع |
aynı şekilde Sovyetler birliğinin çöküşü ve soğuk savaş ,gerçekte | Open Subtitles | وبالمثل الحرب الباردة وانهيار الاتحاد السوفياتي كان فيالواقع،، |
aynı şekilde ,gelecekte olacak teknolojiler sosyal yapılanmalar bugün kavrayamayacağımız şeyler olacak. | Open Subtitles | لميكنحتىمتخيّلافيالعصورالقديمة. وبالمثل ، فإن المستقبل سَيَحتوي تكنولوجيات منجزات وهياكل إجتماعية |
aynı şekilde, eğer bu konuşmayı 30 ya da 40 yıl önce yapsaydım, nükleer silahların yükselişinin nasıl iki süper güç arasında doğrudan bir açık savaşı önlediğini görmüş olacaktık. | TED | وبالمثل ، إذا اخذنا هذا الكلام 30 أو 40 سنة مضت ، ولقد شهدنا كيفية ظهور الأسلحة النووية ، والخطر المتبادل للتدمير المؤكد الذي تعنيه، بمنع معركة مباشرة بين القوتين العظميين. |
benzer olarak duyma için. | TED | وبالمثل للسمع. |