Ayrıca tehlikenin geldiğine dair ipuçlarını hatırlayıp ayırt edebiliyorlar. ve ziyaretlerinden çok uzun bir süre sonra bile mekânları hatırlayabiliyorlar. | TED | هي تتذكر وتستطيع أن تفرق بين السبل التي تنذر بالخطر وتستطيع أن تتذكر مواقع مهمة حتى بعد زيارتها لمدة طويلة. |
Kimlik sizin kültürel kıyafetinizdir ve sizi sıcak ve korunmuş hissettirebilir. | TED | فالهوية هي ملابسك الثقافية، وتستطيع أن تجعلك تشعر بالدفء من الداخل. |
ve ayrıca Greg'in hayat sigortasını hazırlayan sigortacılardan da kontol edebilirisin. | Open Subtitles | وتستطيع مراجعة كل السلطات المختصة وكذلك شركة التأمين على حياة جريج |
sen en yavaşısın ve bütün gün yorulmadan koşabilirsin. Ne? | Open Subtitles | أنت الأبطأ , وتستطيع الركض طوال اليوم دون أن تتعب |
Long lsland trenine binerim... ..sen de beni 4:15'te istasyonda karşılarsın. | Open Subtitles | سآخذ طريق سكة لونق ايلاند وتستطيع مقابلتي عند قطار الرابعة والربع |
Alnında bir TV ekranı olsaydı ve kulaklarından nefes alabilseydin mükemmel olacaktın. | Open Subtitles | إن كان لديك تلفاز على جبهتك وتستطيع التنفس من أذناك لكنت مثالي |
ve şimdi bütün bu çabalamayı bıraktırabilecek birisiyle tanıştı ve rahatladı. | Open Subtitles | وهي الأن قابلت شخصاً وتستطيع بأن ترمي بهذا المجهود .. وتستريح |
Evet, ve kendini beğenmiş bir ahmak olmasan bile, bakarken keyif duyabiliyorsun. | Open Subtitles | نعم ، وتستطيع الاستمتاع بها حتى ولو لم تكن متذوقا ً للفن |
Hayır, demek istediğim, formdasın ve istediğin her şeyi yiyebiliyorsun. | Open Subtitles | لا ، أقصد وزنكَ مناسباً وتستطيع أن تأكل ما تريد |
Biliyorsun çünkü sen babasın ek süre olacağını ve bunu düzeltebileceğini biliyorsun. | Open Subtitles | هذا لأنك الأب وأنت تعرف بأمر فترات السماح وتستطيع أن تصلح الأمر |
Hint meşesi kadar sık ve güçlüdür. ve herhangi bir çatıyı tutabilir. | TED | إنها قوية وكثيفة مثل خشب التيك. وتستطيع تحمل أي سطح. |
ve yaklaştığınızda içerisinden atlayabilmeniz için açılabilir, bu resimde görebildiğiniz gibi. | TED | وتستطيع أيضاً التقرب منها ، وستفتح لك مثل البوابة تجعلك تقفز من خلالها كما ترون في هذه الصورة. |
Bütün dünya ayaklarının altında, en iyi işler seni bekliyor, ve sen bir köye gidip orada yaşamak mı istiyorsun? | TED | العالم بأسره بين يديك وتستطيع الحصول على أفضل الوظائف وتريد أن تذهب لتعمل في قرية؟ |
Sadece ufak tefek şeyler ve bazılarını burada görebilirsiniz. | TED | فقط أجزاء ومقاطع ، وتستطيع رؤية بعض الأمور هناك. |
Bilinçliler, öngörülüler, duyarlı ve sosyaller. | TED | فهي واعية، وتستطيع التنبؤ ولها ردة فعل واجتماعية |
Bu Jilin City, Çin'deki bir atölyeden, ve insanların bir telefonu parçalayıp topladıklarını görebilirsiniz. | TED | هذا من طاولة عمل في مدينة جيلين في الصين، وتستطيع أن ترى الناس يقومون بتفكيك الجهاز ومن ثم إعادة تجميعه من جديد. |
Bu karidese benzeyen stomatpod adnda bir hayvan ve burada Panama plajlarında nasıl hareket eder onu görüyoruz : aslında yuvarlanıyor ve | TED | إنه حيوان شبيه بالجمبري يسمى الستوماتبود وانظروا هنا كيف يتنقل على شواطئ الباهاما في الحقيقة هي تتقلب، بل وتستطيع التقلب للأعلى بصعوبة |
Kameralar da arkanızdaki şeyi filme çekebilir ve o görüntüyü yansıtabilir, böylece önden görünmez gibi gelirsiniz. | TED | وتستطيع الكاميرات تصوير ما خلفك وعرض الصورة فتبدو غير مرئيٍّ من الأمام. |
Yunus balıkları beraber avlanırlar ve bazı sardalyaları sürüden ayırabilirler ve yem topları oluştururlar. | TED | تصطاد الدلافين بطريقة مشتركة وتستطيع أن تقوم بتفريق سرب من أسماك السردين لتخلق مجموعات صغيرة ومُغرية من السمك. |