"ولمْ يكن" - Translation from Arabic to Turkish

• yoktu
• değildi

Ağaçlık alanda oynadığını söyledi ama ayakkabıları tertemizdi ve ayakkabı tabanında hiçbir şey yoktu.
قال أنّه كان يلعب في الغابة، لكن كان حذاؤه الرياضي نظيف، ولمْ يكن هناك شيء بوقع قدمه.

Bu çok tuhaf çünkü o sırada herkes dersteydi ve tuvalette de kimse yoktu çünkü ben kontrol etmiştim.
حسناً، هذا أمر غريب، لأنّه كان خلال فترة الصف الدراسي، ولمْ يكن هناك أحد آخر في الحمام، لأنّي تحققتُ من ذلك.

Üstünde olmadigi apaçik belli. Ayrica mülkün disina çikaracak zamanin da yoktu.
من الواضح، اللوحة ليست بحوزتكِ الآن، ولمْ يكن لديكِ وقت لإخراجها من المبنى.

Sadece para ve güç için savaşmak değildi.
ولمْ يكن بسبب القتال لأجل .المالِ والسلطة

Ve benim tarafımdan da biri değildi, çünkü başka kim var ki?
ولمْ يكن أيّ شخصٍ من طرفي لأنّ... من يُوجد هُنا غيري؟

Ve 2015 sonbaharına kadar boş yerleri yoktu.
ولمْ يكن لديهم أيّ مواعيد مُتاحة حتى خريف 2015.

Kimse yalan söylemiyor. Almak için ben gittim, orada yoktu.
لمْ يكذب أحد، فلقد ذهبتُ لبُقعة الإلقاء بنفسي، ولمْ يكن هُناك.

Ve bu hızlı büyümeyi kontrol edebilecek güçte bir algoritma yoktu.
ولمْ يكن هناك أيّ خُوارزميّة في العالم يُمكنها الحدّ من نموّها الهائل.

Ve tezgahında çalıntı mücevher yoktu.
ولمْ يكن لديه أيّ من المُجوهرات المسروقة في خيمته.

Çünkü Gardiyan beni izliyordu. Başka seçeneğim yoktu.
لأنّ آمر السجن كان يراقبني ولمْ يكن أمامي خيار

- Doktor kaçacaktı. - Başka şansım yoktu.
كان الطبيب يهمّ بالهروب ولمْ يكن أمامي خيار

Senin köleliğini yapıyordum. Başka seçeneğim yoktu.
كنت تحت تأثير هيمنتك ولمْ يكن أمامي خيار

Açtık ve paramız yoktu.
كنّا جائعين، ولمْ يكن لدينا أيّ مال.

Ve yapabileceğim hiçbir şey yoktu.
ولمْ يكن هناك ما بإمكاني القيام به.

- Ama Henry'ye yetecek kadar iksir yoktu.
أعطاني شراباً لأتذكّر ولمْ يكن هناك كفاية لـ(هنري)

- Beni koruyan kimse de yoktu.
ولمْ يكن أحد يحميني أيضًا.

- Ona güveniyorum. Beni Storybrooke'a geri getirdi. Üstelik yapmak zorunda da değildi.
أنا أثق به، فقد أعادني إلى "ستوري بروك" ولمْ يكن مضطرّاً لذلك

Babam bıçaklandı. Ve sarhoş değildi.
تعرّض والدي للطعن ولمْ يكن ثملاً

Henry konusu işleri karıştırdı. Yani konu sadece ben değildi.
كان الأمر صعباً، (هنري) عقّد الأمر ولمْ يكن يتعلّق ذلك بي فقط

Ve bir tek o da değildi.
أجل، رجل ما جاء مُدعيًا أنّه صديق قديم لك، ولمْ يكن الوحيد{\pos(190,220)}.