Sevgilisi, Frank Green'in içki taşıyan kamyonları kaçırıp, Central Caddesi'nde yarı fiyatına sattığını biliyordum. | Open Subtitles | عموما أنا أعرف صديقها فرانك غرين الذي يسرق عربات المشروبات الكحولية ويبيعها بنصف سعرها في أماكن في الشارع العام |
Onlara, doktorlarından birinin nasıl ilaçları çalıp karaborsada sattığını anlatalım. | Open Subtitles | فلنتحدث إليهم فلنخبرهم أن أحد أطبائهم يسرق الأدوية ويبيعها بالسوق السوداء |
Joey'nin yazlıklardan antikaları çalıp... şehirde tüccarlara sattığını herkes bilir. | Open Subtitles | الكل يعلم أن "جو" يسرق الأغراض القديمة من الأكواخ الصيفية ويبيعها لتاجر في المدينة |
Sonra bu titizlikle üretilmiş kimlikleri alıp dünyanın en tehlikeli suçlularına satıyormuş. | Open Subtitles | ومن ثم يأخذ تلك الهويات المُزيفة بدقة ويبيعها لأكثر مُجرمين العالم خطورة |
Promosyon ürünlerini oradan çalıp satıyormuş. | Open Subtitles | كان يأخذ مواد ترويجيّة "ويبيعها.. |
İstihbarat bilgilerini çalıp, parayı verene satıyor ve arkasında bir dizi ceset bırakıyordu. | Open Subtitles | يسرق المعلومات ويبيعها لاي احد يدفع مخلفاً العشرات من الجثث في طريقه |
Teknolojilerimizi alıyor ve dünyaya satıyor. Herkesle anlaşması var. | Open Subtitles | يسرق كل التكنولوجيا ويبيعها للعالم عقد الصفقات مع الجميع |
- Malları çok kötü satıyor. | Open Subtitles | يشتري بضاعه سيئة بأموالنا ويبيعها في الشوارع. |