Kötü ve güçlü bir adam, nefret edilen ve korkulan. | Open Subtitles | رجل شرير، رجل شديد البأس يبغض ويخشى؛ |
Dinle ilgili her şeyden nefret ettiğini biliyoruz. | Open Subtitles | نحن نعلم أنه يبغض كل أغراضنا الدينية |
Bioroidlerden aşırı nefret eden politikacının teki kendisi. | Open Subtitles | المُتطرف الذي يبغض جميع البيورياد |
Çünkü Tom, kızının Henry ile birlikte olmasından nefret ediyordu. | Open Subtitles | (لأنّ (توم) كان يبغض حقيقة إقامة ابنته علاقة مع (هنري |
Tarih boyunca her zaman mesleğime karşı bir nefret olmuştur. | Open Subtitles | الكل يبغض مهنتي |
Bu yüzden kendinden nefret ediyor. | Open Subtitles | إنه يبغض نفسه بسبب ذلك. |