Şu anki park edilme biçimleriyle, bir balondan sarkan tek gözlü bir maymun tek bir el bombasıyla hepsini darmadağın edip, cehenneme gönderebilir. | Open Subtitles | ، تقف الآن بطريقة القرد الأعور الذى يتدلى بـ 10 سنت يمكن أن يذهبوا جميعاً للجحيم . بقنبلة يدوية واحدة |
Bunu herkes diyor , ama içinde bulunduğumuz durumda geminin arkasından aşağı sarkan ben değilim. | Open Subtitles | ذلك الذي كلّ شخص يقوله، لكن مع كل الإحترام آنسة لست أنا من يتدلى من خلف سفينة |
Ay, müthiş, gizemli ve romantik bir şeydi, orada gökyüzünde ne kadar istersen iste, asla ulaşamayacağın bir yerde asılı dururdu. | Open Subtitles | كان القمر بمثابة شيء شاعري جميل غامض يتدلى في السماء لا يمكن بلوغه مهما اشتهى المرء ذلك. |
Suyun ortasında hareketsiz bir şekilde asılı kalır, kocaman ağzı yanından geçmekte olan küçük ya da büyük avlarla baş etmesini sağlar. | Open Subtitles | ..وهو يتدلى بدون حركه وسط المياه يمكنه اتساع فمه الهائل من التعامل مع أي فريسة ماره ..سواء أكانت صغيره |
Sanki bir tenis ayakkabısı yuttun ve bağcıkları dışarı sarkıyor. | Open Subtitles | يبدو وكانك ابتلعت كرة تنس ان لعابك يتدلى |
Çok komik. Kanka aletin sallanıyor! | Open Subtitles | هذا مضحك , يا صديقى عضوك يتدلى خارجا |
Belki de arabanızın ön aynasından kirli bir çorap sarkacaktır. | Open Subtitles | ربما ثمة جورباً متسخاً يتدلى من مرآة سيارتك |
Bu bir avize, ve evet. Kimsenin buradan sallanmasını istemiyorum. | Open Subtitles | إنها ثريا ونعم لا أريد أي أحد أن يتدلى منها |
Güzel bir kemeri ve deri bir papyonu ve şapkasından sarkan sevimli tüylü bir şeyi vardır. | Open Subtitles | يرتدى حزام أنيق و رباط عنق من الجلد و كان هناك زغب لطيف يتدلى من رأسه |
Ama dur, bazen sarkan kırpıntı sarkmıyor bile. | Open Subtitles | لكن انتظر فأحياناً التشاد المتدلي لا يتدلى |
Sadece mağazadan sarkan turuncu bir uzatma kablosu ve kaldırım kenarında yarısı yenmiş bir ekmek. | Open Subtitles | مجرد سلك تمديد كهرباء برتقالي اللون يتدلى من المقبس ونصف كعكة مأكولة ملقاة على الرصيف |
Bir çıkıntının üzerinden sarkan kayalar parmak uçlarının altına çökmeye başlarlar, | Open Subtitles | يتدلى من الحافة, بدأت الصخور بالانهيار تحت أنامله, |
Filmdeki ince adam sahnesinde ağaçtan sarkan biri var. | Open Subtitles | هناك قزم يتدلى من الشجرة خلال مشهد رجل الصفيح |
- Tamam. Pembe şeyi sarkan bir pitbull gibisin. | Open Subtitles | أنت مثل كلب الـ"بيت بول" مع ذلك الشيء الوردي الذي يتدلى منك |
Şimdi, en sevdiğin incilerinin, o 24 yaşındaki sürtüğün dekoltesinde asılı olduğunu düşün.. | Open Subtitles | الآن تخيلي عقد اللؤلؤ المفضل لك يتدلى على عنق الفتاة الجميلة |
Hayır ama şeklin konumundan hareketle çizmeleri giyen kişinin plâtformda asılı kaldığını söyleyebilirim. | Open Subtitles | لا، لكن يمكنني أن أقول لك، إستنادًا على الموقع لهذه الصورة، من كان يلبس هذه الأحذية كان يتدلى من المنصة |
Kemikleri asılı görüntüsünü bol uçuş takımıyla örtbas etmeye çalışan şu adam. | Open Subtitles | إنه يُحاول إخفاء الأمر عن طريق إرتدائه لتلك الحُلة الفضفاضة أترى الطريقة التي يتدلى بها جلده من عظامه ؟ |
- İp çok kısa kalırsa kova asılı kalıyormuş. | Open Subtitles | إذا كان الحبل قصير جدًا، السطل سوف يتدلى. |
Tabii. Öyle üzgünsün ki dilin dışarı sarkıyor. | Open Subtitles | نعم ، تشعر بالأسى لدرجة أن لسانك يتدلى شهوة |
Bir metre uzunluğundaki son derece hassas olan kuyruk, vücudunun çeyreğini oluşturan başından sarkıyor. | Open Subtitles | ..ذيل حساس جدا يبلغ طوله متر واحد يتدلى متعلقا من الرأس الذي يشكل ربع حجم الجسم |
Erkek reyonundan bakmadığım sürece giydiğim her kot üzerimden sarkıyor. | Open Subtitles | وأحسدكِ على هذا, لأنني لم أجرب هذا الإحساس قط .. فكلّبنطالأرتديه,يتدلى. |
Şuradaki sütunların orada sallanıyor. | Open Subtitles | يتدلى من تلك الأعمدة هناك |
Belki de arabanızın ön aynasından kirli bir çorap sarkacaktır. | Open Subtitles | ربما ثمة جورباً متسخاً يتدلى من مرآة سيارتك |
Apache'lerin mızraklarında sallanmasını. | Open Subtitles | "يتدلى من سارية أحد أكواخ "الأباتشي |