4 tane yaşam çizgisi var ve sonuncusu kırmızı olduğu zaman... | Open Subtitles | يتمثل مقياس طاقته على شكل اربع أشرطة عندما يصل آخرها للأحمر |
Hiçbir amacı yok ve bir amacı olmasına gerek de yok. Bir nedene ihtiyacımız yok. | TED | والذي يتمثل فقط في أنه لا يوجد مغزى وأنه لا يجب أن يوجد مغزى. لا نحتاج لسبب. |
ve bu sınır belirleyen hücrelerin ateşlenmesiyle temsil edilir. | TED | وهذا يمكن أن يتمثل من خلال إطلاق خلايا استشعار الحدود. |
tüm mobilyalarda, tüm iç dolguda, insanların nerede olduklarını ve ne yaptıklarını anlayan sensörler var. | TED | يتمثل بوضع حساسات على جميع قطع الفرش، وجميع المساحات الأخرى والتي تفهم موقع الأشخاص وما يقومون به. |
Uğultulu rüzgâr ve ince oksijenli havada volkanın içine giden bir yol bulmaya çalışacaklar. | Open Subtitles | بأجواء يملأها هزيز الرياح ،وفقر الأكسجين يتمثل تحديهم بالعثور على منفذ إلى البركان بحد ذاته |
Uğultulu rüzgâr ve ince oksijenli havada volkanın içine giden bir yol bulmaya çalışacaklar. | Open Subtitles | بأجواء يملأها هزيز الرياح ،وفقر الأكسجين يتمثل تحديهم بالعثور على منفذ إلى البركان بحد ذاته |
Hasta olunca çok şey öğrendim ve şaşırtıcı olan şeylerden biri kanser deneyiminin çok küçük bir bölümü tıp ile ilgiliydi. | TED | تعلمت الكثير أثناء المرض وإحدى الأشياء المذهلة أن جزءاً صغيراً من علاج السرطان يتمثل بالدواء |
Büyük bir bölümü duygular, inanç, kimliğini kaybetmek ve bulmak daha önce sahip olduğunuzu bile bilmediğiniz gücü ve esnekliği keşfetmekle ilgilidir. | TED | لكن الجزء الأكبر يتمثل بالمشاعر والإيمان وأن تفقد هويتك وتجدها من جديد وأن تكتشف القوة والمرونة التي لم تعرف يوماً أنك تمتلكها |
Düşünüyorum ve kanıtların gösterdiğine inanıyorum ki, bağımlılığın temeli, hayatta var olmaya katlanamamakla alakalı. | TED | والجزء الأساسي من الإدمان، أصبحت أفكر وأعتقد بأنه يتمثل في عدم قدرتك على تحمل وجودك في الحياة. |
Elimizde olan tüm kanıtlar, karanlık maddenin orada olduğunu söylüyor ve gökleri dolduran o güzel sarmal galaksilerde olan bir sürü şeyi açıklıyor. | TED | كل الأدلة التي نملكها تثبت أن المادة المظلمة موجودة وذلك يتمثل في كثير من الأشياء في تلك المجرات اللولبية الجميلة التي تملؤ السماء. |
Yanıtın çoğu, dil engellerini aşmak için olan tercümanların yeteneği ve eğitiminde yatmaktadır. | TED | جزء كبير من الإجابة يتمثل في مهارات وتدريب المترجمين الفوريين للتغلب على الحواجز اللغوية. |
Ölümünden sarsıldığınız için kendinizi İsa'ya adadınız ve küçük siyah çocukları eğitmeye başladınız. | Open Subtitles | رغم أنه لم يكن بمقدورك أن تمنعيه لذا فقد طرأ على عقلك أن تبحثى عن ملاذ يتمثل فى رؤية المسيح و مستقبلك كمبشره دينيه |
Sovyetler birliği toplumun kamu mülkiyeti için topluma alternatif modeller teklif etti ve merkezi planlı ekonomi; | Open Subtitles | قدم الاتحاد السوفياتي نموذجا بديلًا للمجتمع يتمثل في الملكية العامة |
Teleskopa bakmakla geçecek olan uzun ve zorlu saatleri içeren mi? | Open Subtitles | الذي يتمثل في المشاهدة عبر تلسكوب طيلة ساعات طويلة شاقة |
Ona göre bilim derin düşünce ve matematikti. | Open Subtitles | كان العلم بالنسبة له يتمثل في التفكير العميق و الرياضيات البحتة |
Kentlerin rolü, daha fazla sosyal destek ve toplumsal etkileşim ile beraber hayatın gerekliliklerine erişimi sağlamaktır. | Open Subtitles | ان دورها يتمثل في الإتاحة الفعالة لضروريات الحياة جنبا إلى جنب مع زيادة الدعم الاجتماعي والتفاعل في المجتمع. |
Yapacağın iş, polis kodlarını ezberleyip telsiz dinlemek yol tarif etmek ve araca göz kulak olmak. | Open Subtitles | عملك يتمثل في الاستماع لبث بلاغات الطوارئ وتعلم رموز الاتصالات الخاصة بالشرطة والمساعدة في الملاحة ، ومراقبة السيارة |
Diğer yol, karışık olan başsavcılıktan ve CIA'den arkadaşlarımı arayıp bir iyilik isteyeceğim. | Open Subtitles | ويسمح لعميلتي أن تستمتع بحياتها الطريق الآخر ، الطريق المعقد يتمثل بمكالمتي خدمة من النائب العام |